Kurba, Akriba, Erham Kelimelerinin Kur'an'da Kullanımı ve Meveddet Ayeti
Gönderilme zamanı: 22 Eki 2022, 15:25
Yazı toplam 3 part. Daha rahat okunabilmesi için 3 ayrı entry şeklinde attım. İlk entry ‘’Kurba’’ ve ‘’Akriba’’ kelimelerinin Kur’an’da kullanılışı, diğer entry meveddet ayeti, son entry de ‘’erham’’ kelimesinin Kur’an’da kullanılışı. Araştırmaya başlarken ''bu akrabalık konusunda kesin bir hükme varacağım, aydınlatacağım'' diyerek yola çıktım. Fakat ben zaman geçtikçe, bazı şeylerin Arapça, Kur'an üzerine analiz gibi konularda daha otorite olan kişiler tarafından denetlenmesine ihtiyaç duydum. Buna da sahip olmadığım için yazıyı ‘’bunlar kesin doğrulardır’’ şeklinde hüküm veren bir tavırla yazmamak daha doğru geldi. ‘’Olabilir, yapabilir, şu anlamı ifade edebilir’’ kelimelerini sürekli kullanışım bu sebepten dolayı. Amacım da konuyu tamamen aydınlatmaktan ziyade, konu hakkında delil olabilecek bazı argümanları yazmaya, düşüncelerimi sunmaya ve konu hakkında fikir verebilmeye evrildi.
KURBA VE AKRİBA KELİMELERİNİN ANALİZİ
Kurba( قُربی )kelimesi kelime kökeni olarak yakın, yakın olma, yakınlık anlamlarına gelir. Kelime ق ر ب kökünden gelir ve Aramice/süryanice' de ''kreb'' yakın olma, ittifak etme, yaklaşma sözcüğüyle eş kökenlidir. Aynı zamanda kurb (قُرب) ''bu'd'' -uzaklık, remoteness, distance- kelimesinin zıttıdır. Benzer kökten gelen sözcüklere örnek olarak ‘’taḳrabâ’’ yaklaşmak anlamına gelir, ‘’müḳarrabîn’’ ,’’Allah’a yakın olanlardan’’ anlamında kullanılır, ‘’kurban’’ sözcüğü de yine yakınlaşmak anlamını da barındırır içinde. Kurba, Kur’an’da genellikle akrabalık/kan bağı olarak çevrilir.
Akriba (أقرباء) kelimesi de ق ر ب kökünden gelir, ''Karib'' –yakın-, sözcüğünün çoğuludur. Kelimenin çevirisi genelde yakınlar, soydaşlar/akrabalar şeklindedir. Akriba kelimesi Kur'an'da وَالْاَقْرَب۪ينَ/akrabiine, وَالْاَقْرَبُونَۖ /akrabuune gibi farklı şekillerde de geçer fakat kelime mana bakımından aynı kelimedir.
Şimdi biz kurba ve akriba kelimelerinin Kur’an içerisinde nasıl kullanıldığına ve nerede hangi anlama geldiğine odaklanacağız. Kelimeler genellikle akrabalık, soydaşlık şeklinde çevriliyor. Ben bu kelimelerin kullanıldığı tüm ayetleri çıkardığımda ortaya bir pattern/şablon çıktığını gördüm ve pattern 1, pattern 2, pattern 3 şeklinde sınıflandırdım.
KURBA’NIN BİRİNCİ KULLANIM ŞEKLİ /PATTERN 1 :
Patterni Oluşturan Durum: Kurba kelimesinin ‘’mesakin’’, ‘’yetama’’, ‘’valideyni’’, ‘’ibn sebil’’ gibi kelimelerle kullanımı.
Burayı ilk önce açıklama sonra ayetler şeklinde veriyorum.
Kurba kelimesi çok sıklıkla ‘’mesakin’’, ‘’yetama’’, ‘’valideyni’’, ‘’ibn sebil’’ kelimeleriyle beraber kullanılıyor ve sayılan kişilere maddi, manevi desteğin ayakta tutulması, toplumun imkana sahip kişilerinden isteniliyor. Bu patterndeki ayetlerin, kurba’ya yardım etmemiz için aramızda sevgi bağının/müttefikliğin, soydaşlığın, dostluğun/arkadaşlığın bulunmasını şart koşmadığını düşünüyorum.
Bu yoruma delil olarak gösterebileceğim şey en başta ayetlerin bağlamı sonrasında da kurba ile beraberinde kullanılan mesakin (miskin/yoksul) yetama (yetim) ibn-sebil (yolda kalmış) gibi kelimeler olur. Kelimeler ve ayetlerin bağlamı toplumun muhtaç kalmış, yardıma muhtaç kesimine işaret eder, o yüzden kurba kelimesini de o bağlamın içerisinde düşünmemiz gerekir.
Aynı zamanda kelimenin kendisi de bir delil oluşturabilir. Kurba kelimesinin anlamı, kan bağından ibaret değil ve ayetlerin bağlamı da kan bağına indirgemek için bir neden sunmuyor. O yüzden kelimeyi kan bağına/soydaşlığa indirgemek ayetteki verilmek istenen mesajı daraltmak anlamına gelebilir.
Eğer senin hayatında yardıma muhtaç soydaşın varsa o ayetlerdeki kurba senin için soydaştır. Fakat ayetteki kurba’yı soydaşlığa indirgersek soydaşın yardıma ihtiyacı olmadığı halde kurba kelimesine bakarak yardım etmeye çalışmamız gerekir. Bu da ayetin özünden sapmaktır çünkü bağlam gerçekten toplumun muhtaç kesimine odaklanır, onları vurgular sana. Aynı şekilde sevgi bağını, şart olarak koştuğunu yine zannetmiyorum. Buradaki kurba yakınında bulunan, senin elinin değebileceği, yardım edebileceğin muhtaç insanlarsa eğer, bu senin ailenden de olabilir, iş yerinden de, komşundan da. O yüzden bu patternde, kurba kelimesiyle yakınımızda bulunan, elimizin uzanabileceği muhtaç insanların kastedildiği görüşüne daha yakınım.
Bu yorum tamamen benim ürettiğim bir yorum değil. Örneğin İhsan Eliaçık’ın konu hakkındaki bir yazısı :
‘’Mesela “Zi’l-gurba” tabiri var. Genellikle şöyle geçer: “Öksüze (yetim), yoksula (miskin), yakınlara (zi’l-gurba), yolda kalmışa (ibnu’s-sebil), boyunduruk altındakilere (rigâb), borçlulara (ğarâim) verin…” Bu sıralanış pek değişmez. Dikkat edilirse burada ‘yakınlar” diye çevirilen “zi’l-gurba” hariç diğerleri hep bir mahrumiyeti ve mağduriyeti ifade eder. Ama “yakınlar” tabiri kişinin soy/nesep bakımından ilişkisini ifade ediyor ki sıralanıştaki mantığa uymuyor. Şu halde “zi’l-gurba” yetim, yoksul, köle, borçlu cinsinden bir şey olmalı ki veriş mantığına uysun. Yani bir mahrumiyet, mağduriyet, yoksunluk ve yoksulluk durumu ortadan kalksın…’’
Pattern 1 Ayetler:
2:83 ‘’Hani! Bir zaman İsrailoğulları'ndan, Allah'tan başkasına kulluk etmeyin; anaya, babaya (valideyni), yakınlara (veżi-lkurbâ), yetimlere (yetâmâ), yoksullara (mesâkîni) iyilik yapın (ihsanen); insanlara iyi söz söyleyin, “salatı ikame edin, zekâtı verin”, diye kesin söz almıştık. Sonra, içinizden pek azınız hariç sözünüzden döndünüz. Ve sizler, döneklik yapanlarsınız.’’
2:177 ‘’Yüzünüzü doğu ve batı tarafına çevirmeniz hayır değildir. Ama hayır: Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, kitaplara ve nebilere iman etmek; malını sevdiği halde onu yakınlarına (żevi-lkurbâ), yetimlere (yetama), yoksullara (mesakin), yol oğluna (vebne-ssebîli), yardım isteyenlere (ssâ-ilîne), kölelere (vefî-rrikâbi) vermek; “salâtı ikame etmek, zekât vermek”, söz verdiği zaman sözünü yerine getirmek, sıkıntıda, zorlukta ve felakete uğrama durumunda sabretmektir. İşte bunlar, sadık olanlardır. Ve işte bunlar, takva sahibi olanlardır.’’
*Tamlamaya bu sefer köleler ve yardım isteyenler de eklendi. Tanrı bu bağlam içerisinde toplumun alt kesiminde kalan muhtaçlardan bahsediyor orası kesin fakat bazen kelimeleri daha detaylandırıyor bazen de ,diğer ayetlerde göreceksiniz, diğer tüm kelimeleri temsili olarak kurbayı koyup geçiyor. Neden? Benim yorumum şu şekilde : Şu denilmez, ‘’benim yan komşum engelli ama bu ayetlerde engelli kelimesi geçmemiş, ona da yardım etmemiz gerekmiyor mu’’. Çünkü apaçık ki o şekilde her kelime söylenilmeye kalkılsa bu zaman da diyeceksin ki ‘’ben hangi birine koşacağım’’ ve iş iyice buzağı olayına dönecek. O yüzden tanrı bazı spesifik kelimeleri tekrarlamış, bazen kelime eklemiş bazen çıkarmış fakat verilmek istenen mesajı aynı tutmuş ki biz buzağının rengini boş verelim, verilmek istenen mesaja odaklanalım. Ki o mesaj da toplumun muhtaç kesimine karşı salatı ikame etmek ve gereken sorumluluğu almaktır.
*Erhan Aktaş: “İbnu's-sebili,” “yol oğlu” demektir. Bu bir deyimdir. Bu deyime, “yolda kalanlar” olarak anlam verilmesi doğru değildir. Zira sebil, üzerinde yürünen/gidilen “yol” demek değildir. Sebil, “iki şey, iki yol arasından birini seçmek anlamında “tercih edilen yol” demektir. Yani, Hakk veya Batıl yoldan “birinin tercih edilmesi” anlamına gelmektedir. Bu nedenle doğru anlam, “yolda kalanlar” değil, bütün zamanını “Allah yolunda” çalışmaya ayırmış ve bundan dolayı yardıma muhtaç olmuş olanlar anlamıdır. Diğer bir anlam da yaptığı şey imkânsızlık nedeni ile yarım kalan kimselerdir.’’ Açıklamayı gördüm fakat derinlemesine araştırmadım, fikir olsun diye attım. O yüzden geri kalan ayetlerde klasik çevirileri koymaya devam edeceğim.
4:36 ‘’İbadet edin Allah'a ve ona hiçbir şeyi eş etmeyin. Anaya, babaya(valideyni), yakınlara(biżî-lkurbâ), yetimlere(yetama), yoksullara(mesakini), yakın komşulara(velcâriżî-lkurbâ), uzak komşulara, yolda kalmışlara(sebil) ve sahibi olduğunuz köle ve cariyelere iyilik edin, çünkü Allah, kendini beğenip övenleri sevmez.’’
8:41 ‘’Ve iyice bilin ki ganimet olarak elde ettiğiniz şeyin mutlaka beşte biri Allah'ın ve Peygamberin ve yakınların (veliżî-lkurbâ) ve yetimlerin(yetâmâ) ve yoksulların(mesâkîni) ve yolda kalmışlarındır( vebni-ssebîli). Allah'a inanmışsanız ve hak ile batılın ayrıldığı, yani iki ordunun birbiriyle buluştuğu gün kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz ve Allah'ın her şeye gücü yeter.’’
*Bazıları burada kurba’ya ehli beyt demiş fakat kurba kelimesi hiçbir zaman mesakin, yetama gibi kelimelerle kullanıldığında, elçinin ehli beyt’i bağlamın içerisinde değildi. Ayrıca ehli beyt tamlaması Kur’an da Ahzab 33 de bir kez geçer ve ehli beyt diye açıkça söylenir. Onun dışında da ehli beyt tamlaması kullanılmaz. Şimdi bu ayette spesifik olarak sadece ehli beyt kastedilecek olsaydı,ehli beyt tamlaması kullanılmaz mıydı? Ayrıca yine Erhan Aktaş'ın bu ayetteki kurba kelimesine açıklaması : ‘’ Yakınlar; Allah Resul'ünün, Ehl-i Beyt'i ve akrabaları değil, İslam davasına sahip çıkıp yardım ettiği, bunun için yurdundan, evinden olduğu halde, savaşa katılma imkânı bulamayan ihtiyaç sahipleridir.’’
16:90 ‘’Şüphe yok ki Allah, adaleti, lütuf ve keremde bulunmayı (vel-ihsâni) ve yakınlara ( żî-lkurbâ) ihtiyaçları olan şeyleri vermeyi emreder ve çirkin olan, kötü görünen şeylerle haksızlığı nehyeder; öğüt alasınız diye de size öğüt vermektedir.’’
*Burada kurba bir nevi diğer tüm kelimeleri tek başına temsil ediyor. Kurba’nın spesifik bir kelimeye indirgenmesinin yanlış olduğuna, kurba’nın daha geniş bir çerçeve için kullanılabileceğine delil olabilir.
17:26 ‘’Yakınlık sahibine (żâ-lkurbâ), yoksullara (velmiskîne) ve yolda kalmışa (sebil) hakkını ver! Savurganlık yaparak saçıp savurma.’’
30:38 ‘’Artık yakınlara ( żâ-lkurbâ) , yoksula (velmiskîne) ve yolda kalana(vebne-ssebîl) hakkını ver, Allah'ın rızasını dileyenlere bu, daha hayırlıdır ve onlardır kurtulanların, muratlarına erenlerin ta kendileridir.’’
24:22 ‘’Sizden fazilet ve varlık sahibi olanlar, yakınlarına (ulî-lkurbâ), yoksullara (mesâkîne), Allah yolunda hicret edenlere yardım etmeme konusunda yemin etmesinler. Ve artık bağışlayıp hoş görsünler. Allah'ın sizi bağışlamasından mutlu olmaz mısınız? Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir.’’
59:7 ‘’Allah'ın, fethedilen köylerin mallarından Peygamberine verdiği ganimetler artık Allah'ındır ve Peygamberin ve yakınların ( liżî-lkurbâ) ve yetimlerin (yetâmâ) ve yoksulların (mesâkîni) ve yolda kalmışların (vebni-ssebîli) ; bu da, o malın, sizin içinizdeki zenginlerin ellerinde devreden bir mal, bir sermaye olmaması içindir ve Peygamber, size ne verirse alın onu ve neden vazgeçmenizi emrederse vazgeçin ondan ve çekinin Allah'tan; şüphe yok ki Allah'ın azabı çetindir.’’
* Ayetin şu cümlesi ''bu da, o malın, sizin içinizdeki zenginlerin ellerinde devreden bir mal, bir sermaye olmaması içindir'' bir nevi yukarıdaki geri kalan ayetlerin de ne amaçla indirildiğinin bir açısını açıklar nitelikte.
2:215 ‘’Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey; anne-babaya (valideyni) , yakınlara (akrabîne) , yetimlere (yetâmâ) , yoksullara (mesakini) ve yolda kalmışlaradır ( vebni-ssebîl). Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.”
* Ayette kurba yerine akrabine kelimesi kullanılmış fakat bağlama bakarsak, beraber kullanıldığı kelimelere bakarsak, yine kurba ile aynı anlamı ifade ettiğini görürüz.
NİSA 7 ve 8 AÇIKLAMASI
Nisa 7 ve 8 ‘e ayrı parantez açıyorum:
4:7 ‘’Erkekler için pay var anayla babanın ve yakınların (akrabûne) bıraktıkları malda, kadın için de pay var anayla babanın ve yakınların bıraktıklarında. Bu ödenmesi farz kılınmış bir paydır.''
2:180: ''Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyorsa, ana babaya, yakınlara (akrabîne), uygun bir tarzda vasiyet etmesi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir borç olarak size farz kılındı.''
Değinmek istediğim nokta şu: şimdi yukarıdaki ayetlerle akrabune/akrabine mirastan pay alma konusunda yasal bir hakka sahip oluyor. Bunu ayetlerin son cümlesinden ''ödenmesi farz kılınmış bir paydır'' ve '' Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir borç olarak size farz kılındı.'' sözlerinden anlarız.
4:8 ‘’Miras taksim edilirken yakınlar(ulu-lkurba), yetimler (yetama), yoksullar (mesakin) bulunursa o maldan onları da rızıklandırın ve kendilerine güzel sözler söyleyin.’’
Nisa 8’ de ise miras taksim edilirken ‘’ulû-lkurbâ’’ da orada olursa onlara da verin, güzel söz söyleyin, görmezden gelmeyin deniliyor fakat ‘’ulû-lkurbâ’’ ya herhangi yasal/resmi bir hak tanınmıyor çünkü ''hak kılındı'', ''farz kılındı '' gibi bağlayıcı bir emir yok.
Şimdi buradan yola çıkarak 4:8’deki kurba ve 4:7’ deki akrabune/akrabine kelimelerine aynı çeviriyi yapamayacağımızı düşünüyorum. Birinci sebebi akrabune’den bahsedilirken -4:7, 2:180- yasal hak tanındı fakat bu kurba -4:8- için geçerli değil. Orada bulunurlarsa verin deniliyor, belli bir durum altında nüans belirtilmiş, yasal hak verme yok. Demek ki kurba ve akrabune aynı şeyler değiller. İkinci sebebi Tanrı iki farklı kelimeyi boş yere mi kullandı? Art arda gelen ayetlerde aynı şeyi kastetmek isteseydi mantıken aynı kelimeyle devam etmez miydi?
4:8’deki kurba nedir sorusunu cevaplarsak, 4:8 pattern 1’ e uyuyor, mesakin, yetama ve kurba beraber kullanılmış. Buradan yola çıkarak 4:8’ deki kurba, pattern 1’ de ne anlam ifade ettiyse o anlamı ifade etmiştir diyebiliriz.
4:7 için ise kurba yerine akrabune kelimesi seçilmiş. Ve akrabûne’nin bıraktığından erkeğe ve kadına pay vardır denilmiş. Ben buradaki akrabûne’nin kan bağı/soydaşlık olduğunu düşünüyorum. Çünkü ayet bir miras ayeti ve yasal/resmi bir hak tanıma deklarasyonu var ayetin içerisinde. Bir sonraki ayette kurba kelimesinin seçilerek farklılığa gidilmesi akrabûne’nin farklı bir yere işaret ettiğini gösteriyor. ‘’Neye işaret edebilir’’diye sorduğunda en mantıklı cevap kan bağı gibi gözüküyor. Örneğin kan bağı yerine yakınlar dersek, miras taksimi esnasında kaos ortamı oluşabilir. Çünkü kimin yakın olup kimin olmadığını gerçekten kim denetleyebilecek? Yakınlar kavramı göreceli bir kavram. ''Bende rahmetlinin yakınıydım bana da pay vardır'' diyerek taksim esnasında bu ayeti göstererek hak ilan edebilir alakasız birisi. Bu sebeplerden dolayı ben 7. ayetin spesifik bir şekilde kan bağına işaret ettiğine çok daha yakınım.
KURBA’NIN İKİNCİ KULLANIM ŞEKLİ/PATTERN 2
Patterni Oluşturan Durum: velev kâne żâ kurbâ kalıbının tekrar etmesi
Pattern 2 Ayetler :
5:106 ‘’Ey iman edenler! Eğer birinizde ölüm belirtileri ortaya çıkarsa, vasiyet anında içinizden adalet sahibi iki kişi aranızda tanıklık etsin. Veya yeryüzünde yolculuk ederken ölüm size isabet ederse, sizden olmayan iki kişi tanıklık etsin. Eğer şüpheye düşerseniz o iki kişiyi salâttan sonra alıkoyun. “Yakınımız da olsa/velev kâne żâ kurbâ tanıklığımızı hiçbir bedele satmadık ve Allah'ın tanıklığını gizlemedik. Yoksa öyle yaparsak, kuşkusuz günahkârlardan oluruz.” diye Allah'a yemin etsinler.’’
6:152 ‘’Olgunluk çağına erişinceye kadar, iyiliği için olmadıkça yetimin malına dokunmayın. Ölçü ve tartıyı hakkaniyetle yapın. Biz, gücünün yettiğinden fazlasını kişiye teklif etmeyiz. Yakınınız da olsa/velev kâne żâ kurbâ konuştuğunuz zaman adaleti gözetin. Allah'a verdiğiniz sözü tutun. O, size bunları böylece öğütte bulundu, umulur ki öğüt alırsınız.’’
9:113 ‘’Nebi ve mü'minlere; Cehennemlik oldukları açıkça belli olduktan sonra, yakınları da olsa/velev kâne żâ kurbâ, müşriklere bağışlanma dilemeleri yaraşmaz.’’
35:18 ‘’Yük taşıyan birisi, bir başkasının yükünü taşımaz. Yükü ağır olan kimse, bir başkasını yardıma çağırsa, çağırdığı yakını da olsa/velev kâne żâ kurbâ ona yardım etmez. Sen, ancak görmedikleri halde Rabb'ine içtenlikle saygı duyan ve salatı ikame edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa kendisi için arınmış olur. Dönüş Allah'adır.’’
4:135 ‘’Ey iman edenler! Kendinizin, anne ve babanızın ve yakınlarınızın/akrabîn aleyhine bile olsa; tanıklık ettiğiniz kimseler, zengin de olsa, fakir de olsa, Allah için hakkaniyetli tanıklar olarak adaleti gerçek anlamıyla yerine getirin. Allah, onlara sizden daha yakındır. Haddi aşarak, tutkunuza tabi olmayın. Eğer gerçeği çarpıtıp, yüz çevirirseniz, Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.’’
Pattern 2 Düşüncelerim:
Pattern 2’ de bazı yeminler var ve velev kâne żâ kurbâ/Yakınımız dahi olsa kalıbı bir deyim gibi kullanılmakta. Bu patterndeki ayetlerin bize empoze etmek istediği düşünce yapısı, bir açıdan şudur: Menfaatlerinizin, duygularınızın aksine de olsa doğru olanı yapın. Hatta yapacağınız iş kurba’nın/yakınınızın/soydaşınızın/dostunuzun/sevdiğiniz ve iyi ilişkilere sahip olduğunuz kişinin aleyhine de olsa yine de doğrudan vazgeçmeyin, bu uğurda duygularınızı ve kişisel menfaatlerinizi itaate alın.
Ayetlerin bağlamı/mesajı kişinin kendi menfaatleri ve kendi kişisel duyguları aleyhine de olsa doğru olanı yapması gerektiğini vurgulamakta. Bu bağlam içerisinde benim düşündüğüm, bana daha yakın gelen mana şu şekilde: Ben ayetlerin hiçbirisinde kurba kelimesini, kan bağı anlamına veya sevgi bağı anlamına indirgemek için bir spesifik neden, ipucu göremiyorum. O nedenle kurba, burada senin için sevdiğin saydığın, yakın ilişkilerde bulunduğun kişidir. Odaklanılması gereken daha çok verilmek istenen mesajdır. Sen eğer ki bu hayatta, sevdiğin ve uğruna yanlış bir karar alabileceğin biri olarak anne-babanı görüyorsan kurba’yı anne-baba diye anla. Eğer ki ittifak kurduğun kişiyse, kurba’yı sevgi bağı kurduğum kişi diye anla, soydaşsa soydaş diye anla. Kısacası önemli olan mesaj. Yani bu ayetler için ‘’hayır burayı kan bağı diye anlayacaksın, hayır komşu diye anlayacaksın’’ diye bir kelimeyi şart koşmaktansa mesaja odaklanılmalı diye düşünüyorum.
(Bir tek 4:135’de kurba yerine ‘’akrabin’’ kelimesi tercih edilmiş. Vurgu da ise değişiklik yok. Aynı zamanda ‘’anne-baba, zengin-fakir de olsa’’ şeklinde birkaç kelime daha eklenerek verilmek istenen mesaj vurgulanmış. Bu da bir nevi kelimeye değil mesajın önemli olduğuna bir örnek olabilir.)
(35:18 biraz bu anlamın dışına çıkıyor. Orada da yine ‘’velev kane za kurba’’ kalıbı geçiyor. Fakat verilmek istenen mesaj ‘’doğru olanı yapmak’’dan ziyade kişinin kendi yükünü sadece kendi yükleneceği yönünde. Argümanım bu ayet için de geçerli.)
AKRİBA KELİMESİNİN KULLANIMI/PATTERN 3
Patterni oluşturan durum, akriba kelimesinin miras ayetleriyle kullanılması.
2:180 ‘’Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyorsa, ana babaya, yakınlara/akrabîne, uygun bir tarzda vasiyet etmesi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir borç olarak size farz kılındı.’’
4:7 ‘’Erkekler için pay var anayla babanın ve yakınların/akrabûne bıraktıkları malda, kadın için de pay var anayla babanın ve yakınların bıraktıklarında. Bu ödenmesi farz kılınmış bir paydır.’’
4:33 ‘’Anne, baba ve yakınların/akrabûn bıraktıkları her şey için bir mirasçı tayin ettik. Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın paylarını da verin. Şüphesiz Allah, her şeye şahittir.’’
Bu üç ayette kan bağına işaret edildiğine yakınım. Sebeplerini ''Nisa 7,8 Açıklaması'' kısmında yazdım.
Ayrıca miras ayetlerinde akriba kelimesine bağlı kalındığının altını çiziyorum. Akriba kelimesinin spesifik bir yere işaret ettiğine delil olabilir.
PATTERN DIŞI AYET
26:214 ‘’Veenżir ‘aşîrateke-l-akrabîn/Sen kavminden en yakınlarını uyar.’’
''Aşiret (Arapça: عشیرة), dil ve kültür yönünden büyük bir türdeşlik gösteren, birçok sülaleden oluşan, yapısındaki aileler arasında köken, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk, oymaktır.'' .
Anladığım şey elçinin güvendiği, kendisine yakın olan insanlardan başlayarak –aile,sevgi bağı olan insanlar, soydaşlar- uyarmaya başlaması.
KURBA VE AKRİBA KELİMELERİNİN ANALİZİ
Kurba( قُربی )kelimesi kelime kökeni olarak yakın, yakın olma, yakınlık anlamlarına gelir. Kelime ق ر ب kökünden gelir ve Aramice/süryanice' de ''kreb'' yakın olma, ittifak etme, yaklaşma sözcüğüyle eş kökenlidir. Aynı zamanda kurb (قُرب) ''bu'd'' -uzaklık, remoteness, distance- kelimesinin zıttıdır. Benzer kökten gelen sözcüklere örnek olarak ‘’taḳrabâ’’ yaklaşmak anlamına gelir, ‘’müḳarrabîn’’ ,’’Allah’a yakın olanlardan’’ anlamında kullanılır, ‘’kurban’’ sözcüğü de yine yakınlaşmak anlamını da barındırır içinde. Kurba, Kur’an’da genellikle akrabalık/kan bağı olarak çevrilir.
Akriba (أقرباء) kelimesi de ق ر ب kökünden gelir, ''Karib'' –yakın-, sözcüğünün çoğuludur. Kelimenin çevirisi genelde yakınlar, soydaşlar/akrabalar şeklindedir. Akriba kelimesi Kur'an'da وَالْاَقْرَب۪ينَ/akrabiine, وَالْاَقْرَبُونَۖ /akrabuune gibi farklı şekillerde de geçer fakat kelime mana bakımından aynı kelimedir.
Şimdi biz kurba ve akriba kelimelerinin Kur’an içerisinde nasıl kullanıldığına ve nerede hangi anlama geldiğine odaklanacağız. Kelimeler genellikle akrabalık, soydaşlık şeklinde çevriliyor. Ben bu kelimelerin kullanıldığı tüm ayetleri çıkardığımda ortaya bir pattern/şablon çıktığını gördüm ve pattern 1, pattern 2, pattern 3 şeklinde sınıflandırdım.
KURBA’NIN BİRİNCİ KULLANIM ŞEKLİ /PATTERN 1 :
Patterni Oluşturan Durum: Kurba kelimesinin ‘’mesakin’’, ‘’yetama’’, ‘’valideyni’’, ‘’ibn sebil’’ gibi kelimelerle kullanımı.
Burayı ilk önce açıklama sonra ayetler şeklinde veriyorum.
Kurba kelimesi çok sıklıkla ‘’mesakin’’, ‘’yetama’’, ‘’valideyni’’, ‘’ibn sebil’’ kelimeleriyle beraber kullanılıyor ve sayılan kişilere maddi, manevi desteğin ayakta tutulması, toplumun imkana sahip kişilerinden isteniliyor. Bu patterndeki ayetlerin, kurba’ya yardım etmemiz için aramızda sevgi bağının/müttefikliğin, soydaşlığın, dostluğun/arkadaşlığın bulunmasını şart koşmadığını düşünüyorum.
Bu yoruma delil olarak gösterebileceğim şey en başta ayetlerin bağlamı sonrasında da kurba ile beraberinde kullanılan mesakin (miskin/yoksul) yetama (yetim) ibn-sebil (yolda kalmış) gibi kelimeler olur. Kelimeler ve ayetlerin bağlamı toplumun muhtaç kalmış, yardıma muhtaç kesimine işaret eder, o yüzden kurba kelimesini de o bağlamın içerisinde düşünmemiz gerekir.
Aynı zamanda kelimenin kendisi de bir delil oluşturabilir. Kurba kelimesinin anlamı, kan bağından ibaret değil ve ayetlerin bağlamı da kan bağına indirgemek için bir neden sunmuyor. O yüzden kelimeyi kan bağına/soydaşlığa indirgemek ayetteki verilmek istenen mesajı daraltmak anlamına gelebilir.
Eğer senin hayatında yardıma muhtaç soydaşın varsa o ayetlerdeki kurba senin için soydaştır. Fakat ayetteki kurba’yı soydaşlığa indirgersek soydaşın yardıma ihtiyacı olmadığı halde kurba kelimesine bakarak yardım etmeye çalışmamız gerekir. Bu da ayetin özünden sapmaktır çünkü bağlam gerçekten toplumun muhtaç kesimine odaklanır, onları vurgular sana. Aynı şekilde sevgi bağını, şart olarak koştuğunu yine zannetmiyorum. Buradaki kurba yakınında bulunan, senin elinin değebileceği, yardım edebileceğin muhtaç insanlarsa eğer, bu senin ailenden de olabilir, iş yerinden de, komşundan da. O yüzden bu patternde, kurba kelimesiyle yakınımızda bulunan, elimizin uzanabileceği muhtaç insanların kastedildiği görüşüne daha yakınım.
Bu yorum tamamen benim ürettiğim bir yorum değil. Örneğin İhsan Eliaçık’ın konu hakkındaki bir yazısı :
‘’Mesela “Zi’l-gurba” tabiri var. Genellikle şöyle geçer: “Öksüze (yetim), yoksula (miskin), yakınlara (zi’l-gurba), yolda kalmışa (ibnu’s-sebil), boyunduruk altındakilere (rigâb), borçlulara (ğarâim) verin…” Bu sıralanış pek değişmez. Dikkat edilirse burada ‘yakınlar” diye çevirilen “zi’l-gurba” hariç diğerleri hep bir mahrumiyeti ve mağduriyeti ifade eder. Ama “yakınlar” tabiri kişinin soy/nesep bakımından ilişkisini ifade ediyor ki sıralanıştaki mantığa uymuyor. Şu halde “zi’l-gurba” yetim, yoksul, köle, borçlu cinsinden bir şey olmalı ki veriş mantığına uysun. Yani bir mahrumiyet, mağduriyet, yoksunluk ve yoksulluk durumu ortadan kalksın…’’
Pattern 1 Ayetler:
2:83 ‘’Hani! Bir zaman İsrailoğulları'ndan, Allah'tan başkasına kulluk etmeyin; anaya, babaya (valideyni), yakınlara (veżi-lkurbâ), yetimlere (yetâmâ), yoksullara (mesâkîni) iyilik yapın (ihsanen); insanlara iyi söz söyleyin, “salatı ikame edin, zekâtı verin”, diye kesin söz almıştık. Sonra, içinizden pek azınız hariç sözünüzden döndünüz. Ve sizler, döneklik yapanlarsınız.’’
2:177 ‘’Yüzünüzü doğu ve batı tarafına çevirmeniz hayır değildir. Ama hayır: Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, kitaplara ve nebilere iman etmek; malını sevdiği halde onu yakınlarına (żevi-lkurbâ), yetimlere (yetama), yoksullara (mesakin), yol oğluna (vebne-ssebîli), yardım isteyenlere (ssâ-ilîne), kölelere (vefî-rrikâbi) vermek; “salâtı ikame etmek, zekât vermek”, söz verdiği zaman sözünü yerine getirmek, sıkıntıda, zorlukta ve felakete uğrama durumunda sabretmektir. İşte bunlar, sadık olanlardır. Ve işte bunlar, takva sahibi olanlardır.’’
*Tamlamaya bu sefer köleler ve yardım isteyenler de eklendi. Tanrı bu bağlam içerisinde toplumun alt kesiminde kalan muhtaçlardan bahsediyor orası kesin fakat bazen kelimeleri daha detaylandırıyor bazen de ,diğer ayetlerde göreceksiniz, diğer tüm kelimeleri temsili olarak kurbayı koyup geçiyor. Neden? Benim yorumum şu şekilde : Şu denilmez, ‘’benim yan komşum engelli ama bu ayetlerde engelli kelimesi geçmemiş, ona da yardım etmemiz gerekmiyor mu’’. Çünkü apaçık ki o şekilde her kelime söylenilmeye kalkılsa bu zaman da diyeceksin ki ‘’ben hangi birine koşacağım’’ ve iş iyice buzağı olayına dönecek. O yüzden tanrı bazı spesifik kelimeleri tekrarlamış, bazen kelime eklemiş bazen çıkarmış fakat verilmek istenen mesajı aynı tutmuş ki biz buzağının rengini boş verelim, verilmek istenen mesaja odaklanalım. Ki o mesaj da toplumun muhtaç kesimine karşı salatı ikame etmek ve gereken sorumluluğu almaktır.
*Erhan Aktaş: “İbnu's-sebili,” “yol oğlu” demektir. Bu bir deyimdir. Bu deyime, “yolda kalanlar” olarak anlam verilmesi doğru değildir. Zira sebil, üzerinde yürünen/gidilen “yol” demek değildir. Sebil, “iki şey, iki yol arasından birini seçmek anlamında “tercih edilen yol” demektir. Yani, Hakk veya Batıl yoldan “birinin tercih edilmesi” anlamına gelmektedir. Bu nedenle doğru anlam, “yolda kalanlar” değil, bütün zamanını “Allah yolunda” çalışmaya ayırmış ve bundan dolayı yardıma muhtaç olmuş olanlar anlamıdır. Diğer bir anlam da yaptığı şey imkânsızlık nedeni ile yarım kalan kimselerdir.’’ Açıklamayı gördüm fakat derinlemesine araştırmadım, fikir olsun diye attım. O yüzden geri kalan ayetlerde klasik çevirileri koymaya devam edeceğim.
4:36 ‘’İbadet edin Allah'a ve ona hiçbir şeyi eş etmeyin. Anaya, babaya(valideyni), yakınlara(biżî-lkurbâ), yetimlere(yetama), yoksullara(mesakini), yakın komşulara(velcâriżî-lkurbâ), uzak komşulara, yolda kalmışlara(sebil) ve sahibi olduğunuz köle ve cariyelere iyilik edin, çünkü Allah, kendini beğenip övenleri sevmez.’’
8:41 ‘’Ve iyice bilin ki ganimet olarak elde ettiğiniz şeyin mutlaka beşte biri Allah'ın ve Peygamberin ve yakınların (veliżî-lkurbâ) ve yetimlerin(yetâmâ) ve yoksulların(mesâkîni) ve yolda kalmışlarındır( vebni-ssebîli). Allah'a inanmışsanız ve hak ile batılın ayrıldığı, yani iki ordunun birbiriyle buluştuğu gün kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz ve Allah'ın her şeye gücü yeter.’’
*Bazıları burada kurba’ya ehli beyt demiş fakat kurba kelimesi hiçbir zaman mesakin, yetama gibi kelimelerle kullanıldığında, elçinin ehli beyt’i bağlamın içerisinde değildi. Ayrıca ehli beyt tamlaması Kur’an da Ahzab 33 de bir kez geçer ve ehli beyt diye açıkça söylenir. Onun dışında da ehli beyt tamlaması kullanılmaz. Şimdi bu ayette spesifik olarak sadece ehli beyt kastedilecek olsaydı,ehli beyt tamlaması kullanılmaz mıydı? Ayrıca yine Erhan Aktaş'ın bu ayetteki kurba kelimesine açıklaması : ‘’ Yakınlar; Allah Resul'ünün, Ehl-i Beyt'i ve akrabaları değil, İslam davasına sahip çıkıp yardım ettiği, bunun için yurdundan, evinden olduğu halde, savaşa katılma imkânı bulamayan ihtiyaç sahipleridir.’’
16:90 ‘’Şüphe yok ki Allah, adaleti, lütuf ve keremde bulunmayı (vel-ihsâni) ve yakınlara ( żî-lkurbâ) ihtiyaçları olan şeyleri vermeyi emreder ve çirkin olan, kötü görünen şeylerle haksızlığı nehyeder; öğüt alasınız diye de size öğüt vermektedir.’’
*Burada kurba bir nevi diğer tüm kelimeleri tek başına temsil ediyor. Kurba’nın spesifik bir kelimeye indirgenmesinin yanlış olduğuna, kurba’nın daha geniş bir çerçeve için kullanılabileceğine delil olabilir.
17:26 ‘’Yakınlık sahibine (żâ-lkurbâ), yoksullara (velmiskîne) ve yolda kalmışa (sebil) hakkını ver! Savurganlık yaparak saçıp savurma.’’
30:38 ‘’Artık yakınlara ( żâ-lkurbâ) , yoksula (velmiskîne) ve yolda kalana(vebne-ssebîl) hakkını ver, Allah'ın rızasını dileyenlere bu, daha hayırlıdır ve onlardır kurtulanların, muratlarına erenlerin ta kendileridir.’’
24:22 ‘’Sizden fazilet ve varlık sahibi olanlar, yakınlarına (ulî-lkurbâ), yoksullara (mesâkîne), Allah yolunda hicret edenlere yardım etmeme konusunda yemin etmesinler. Ve artık bağışlayıp hoş görsünler. Allah'ın sizi bağışlamasından mutlu olmaz mısınız? Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir.’’
59:7 ‘’Allah'ın, fethedilen köylerin mallarından Peygamberine verdiği ganimetler artık Allah'ındır ve Peygamberin ve yakınların ( liżî-lkurbâ) ve yetimlerin (yetâmâ) ve yoksulların (mesâkîni) ve yolda kalmışların (vebni-ssebîli) ; bu da, o malın, sizin içinizdeki zenginlerin ellerinde devreden bir mal, bir sermaye olmaması içindir ve Peygamber, size ne verirse alın onu ve neden vazgeçmenizi emrederse vazgeçin ondan ve çekinin Allah'tan; şüphe yok ki Allah'ın azabı çetindir.’’
* Ayetin şu cümlesi ''bu da, o malın, sizin içinizdeki zenginlerin ellerinde devreden bir mal, bir sermaye olmaması içindir'' bir nevi yukarıdaki geri kalan ayetlerin de ne amaçla indirildiğinin bir açısını açıklar nitelikte.
2:215 ‘’Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey; anne-babaya (valideyni) , yakınlara (akrabîne) , yetimlere (yetâmâ) , yoksullara (mesakini) ve yolda kalmışlaradır ( vebni-ssebîl). Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.”
* Ayette kurba yerine akrabine kelimesi kullanılmış fakat bağlama bakarsak, beraber kullanıldığı kelimelere bakarsak, yine kurba ile aynı anlamı ifade ettiğini görürüz.
NİSA 7 ve 8 AÇIKLAMASI
Nisa 7 ve 8 ‘e ayrı parantez açıyorum:
4:7 ‘’Erkekler için pay var anayla babanın ve yakınların (akrabûne) bıraktıkları malda, kadın için de pay var anayla babanın ve yakınların bıraktıklarında. Bu ödenmesi farz kılınmış bir paydır.''
2:180: ''Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyorsa, ana babaya, yakınlara (akrabîne), uygun bir tarzda vasiyet etmesi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir borç olarak size farz kılındı.''
Değinmek istediğim nokta şu: şimdi yukarıdaki ayetlerle akrabune/akrabine mirastan pay alma konusunda yasal bir hakka sahip oluyor. Bunu ayetlerin son cümlesinden ''ödenmesi farz kılınmış bir paydır'' ve '' Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir borç olarak size farz kılındı.'' sözlerinden anlarız.
4:8 ‘’Miras taksim edilirken yakınlar(ulu-lkurba), yetimler (yetama), yoksullar (mesakin) bulunursa o maldan onları da rızıklandırın ve kendilerine güzel sözler söyleyin.’’
Nisa 8’ de ise miras taksim edilirken ‘’ulû-lkurbâ’’ da orada olursa onlara da verin, güzel söz söyleyin, görmezden gelmeyin deniliyor fakat ‘’ulû-lkurbâ’’ ya herhangi yasal/resmi bir hak tanınmıyor çünkü ''hak kılındı'', ''farz kılındı '' gibi bağlayıcı bir emir yok.
Şimdi buradan yola çıkarak 4:8’deki kurba ve 4:7’ deki akrabune/akrabine kelimelerine aynı çeviriyi yapamayacağımızı düşünüyorum. Birinci sebebi akrabune’den bahsedilirken -4:7, 2:180- yasal hak tanındı fakat bu kurba -4:8- için geçerli değil. Orada bulunurlarsa verin deniliyor, belli bir durum altında nüans belirtilmiş, yasal hak verme yok. Demek ki kurba ve akrabune aynı şeyler değiller. İkinci sebebi Tanrı iki farklı kelimeyi boş yere mi kullandı? Art arda gelen ayetlerde aynı şeyi kastetmek isteseydi mantıken aynı kelimeyle devam etmez miydi?
4:8’deki kurba nedir sorusunu cevaplarsak, 4:8 pattern 1’ e uyuyor, mesakin, yetama ve kurba beraber kullanılmış. Buradan yola çıkarak 4:8’ deki kurba, pattern 1’ de ne anlam ifade ettiyse o anlamı ifade etmiştir diyebiliriz.
4:7 için ise kurba yerine akrabune kelimesi seçilmiş. Ve akrabûne’nin bıraktığından erkeğe ve kadına pay vardır denilmiş. Ben buradaki akrabûne’nin kan bağı/soydaşlık olduğunu düşünüyorum. Çünkü ayet bir miras ayeti ve yasal/resmi bir hak tanıma deklarasyonu var ayetin içerisinde. Bir sonraki ayette kurba kelimesinin seçilerek farklılığa gidilmesi akrabûne’nin farklı bir yere işaret ettiğini gösteriyor. ‘’Neye işaret edebilir’’diye sorduğunda en mantıklı cevap kan bağı gibi gözüküyor. Örneğin kan bağı yerine yakınlar dersek, miras taksimi esnasında kaos ortamı oluşabilir. Çünkü kimin yakın olup kimin olmadığını gerçekten kim denetleyebilecek? Yakınlar kavramı göreceli bir kavram. ''Bende rahmetlinin yakınıydım bana da pay vardır'' diyerek taksim esnasında bu ayeti göstererek hak ilan edebilir alakasız birisi. Bu sebeplerden dolayı ben 7. ayetin spesifik bir şekilde kan bağına işaret ettiğine çok daha yakınım.
KURBA’NIN İKİNCİ KULLANIM ŞEKLİ/PATTERN 2
Patterni Oluşturan Durum: velev kâne żâ kurbâ kalıbının tekrar etmesi
Pattern 2 Ayetler :
5:106 ‘’Ey iman edenler! Eğer birinizde ölüm belirtileri ortaya çıkarsa, vasiyet anında içinizden adalet sahibi iki kişi aranızda tanıklık etsin. Veya yeryüzünde yolculuk ederken ölüm size isabet ederse, sizden olmayan iki kişi tanıklık etsin. Eğer şüpheye düşerseniz o iki kişiyi salâttan sonra alıkoyun. “Yakınımız da olsa/velev kâne żâ kurbâ tanıklığımızı hiçbir bedele satmadık ve Allah'ın tanıklığını gizlemedik. Yoksa öyle yaparsak, kuşkusuz günahkârlardan oluruz.” diye Allah'a yemin etsinler.’’
6:152 ‘’Olgunluk çağına erişinceye kadar, iyiliği için olmadıkça yetimin malına dokunmayın. Ölçü ve tartıyı hakkaniyetle yapın. Biz, gücünün yettiğinden fazlasını kişiye teklif etmeyiz. Yakınınız da olsa/velev kâne żâ kurbâ konuştuğunuz zaman adaleti gözetin. Allah'a verdiğiniz sözü tutun. O, size bunları böylece öğütte bulundu, umulur ki öğüt alırsınız.’’
9:113 ‘’Nebi ve mü'minlere; Cehennemlik oldukları açıkça belli olduktan sonra, yakınları da olsa/velev kâne żâ kurbâ, müşriklere bağışlanma dilemeleri yaraşmaz.’’
35:18 ‘’Yük taşıyan birisi, bir başkasının yükünü taşımaz. Yükü ağır olan kimse, bir başkasını yardıma çağırsa, çağırdığı yakını da olsa/velev kâne żâ kurbâ ona yardım etmez. Sen, ancak görmedikleri halde Rabb'ine içtenlikle saygı duyan ve salatı ikame edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa kendisi için arınmış olur. Dönüş Allah'adır.’’
4:135 ‘’Ey iman edenler! Kendinizin, anne ve babanızın ve yakınlarınızın/akrabîn aleyhine bile olsa; tanıklık ettiğiniz kimseler, zengin de olsa, fakir de olsa, Allah için hakkaniyetli tanıklar olarak adaleti gerçek anlamıyla yerine getirin. Allah, onlara sizden daha yakındır. Haddi aşarak, tutkunuza tabi olmayın. Eğer gerçeği çarpıtıp, yüz çevirirseniz, Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.’’
Pattern 2 Düşüncelerim:
Pattern 2’ de bazı yeminler var ve velev kâne żâ kurbâ/Yakınımız dahi olsa kalıbı bir deyim gibi kullanılmakta. Bu patterndeki ayetlerin bize empoze etmek istediği düşünce yapısı, bir açıdan şudur: Menfaatlerinizin, duygularınızın aksine de olsa doğru olanı yapın. Hatta yapacağınız iş kurba’nın/yakınınızın/soydaşınızın/dostunuzun/sevdiğiniz ve iyi ilişkilere sahip olduğunuz kişinin aleyhine de olsa yine de doğrudan vazgeçmeyin, bu uğurda duygularınızı ve kişisel menfaatlerinizi itaate alın.
Ayetlerin bağlamı/mesajı kişinin kendi menfaatleri ve kendi kişisel duyguları aleyhine de olsa doğru olanı yapması gerektiğini vurgulamakta. Bu bağlam içerisinde benim düşündüğüm, bana daha yakın gelen mana şu şekilde: Ben ayetlerin hiçbirisinde kurba kelimesini, kan bağı anlamına veya sevgi bağı anlamına indirgemek için bir spesifik neden, ipucu göremiyorum. O nedenle kurba, burada senin için sevdiğin saydığın, yakın ilişkilerde bulunduğun kişidir. Odaklanılması gereken daha çok verilmek istenen mesajdır. Sen eğer ki bu hayatta, sevdiğin ve uğruna yanlış bir karar alabileceğin biri olarak anne-babanı görüyorsan kurba’yı anne-baba diye anla. Eğer ki ittifak kurduğun kişiyse, kurba’yı sevgi bağı kurduğum kişi diye anla, soydaşsa soydaş diye anla. Kısacası önemli olan mesaj. Yani bu ayetler için ‘’hayır burayı kan bağı diye anlayacaksın, hayır komşu diye anlayacaksın’’ diye bir kelimeyi şart koşmaktansa mesaja odaklanılmalı diye düşünüyorum.
(Bir tek 4:135’de kurba yerine ‘’akrabin’’ kelimesi tercih edilmiş. Vurgu da ise değişiklik yok. Aynı zamanda ‘’anne-baba, zengin-fakir de olsa’’ şeklinde birkaç kelime daha eklenerek verilmek istenen mesaj vurgulanmış. Bu da bir nevi kelimeye değil mesajın önemli olduğuna bir örnek olabilir.)
(35:18 biraz bu anlamın dışına çıkıyor. Orada da yine ‘’velev kane za kurba’’ kalıbı geçiyor. Fakat verilmek istenen mesaj ‘’doğru olanı yapmak’’dan ziyade kişinin kendi yükünü sadece kendi yükleneceği yönünde. Argümanım bu ayet için de geçerli.)
AKRİBA KELİMESİNİN KULLANIMI/PATTERN 3
Patterni oluşturan durum, akriba kelimesinin miras ayetleriyle kullanılması.
2:180 ‘’Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyorsa, ana babaya, yakınlara/akrabîne, uygun bir tarzda vasiyet etmesi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir borç olarak size farz kılındı.’’
4:7 ‘’Erkekler için pay var anayla babanın ve yakınların/akrabûne bıraktıkları malda, kadın için de pay var anayla babanın ve yakınların bıraktıklarında. Bu ödenmesi farz kılınmış bir paydır.’’
4:33 ‘’Anne, baba ve yakınların/akrabûn bıraktıkları her şey için bir mirasçı tayin ettik. Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın paylarını da verin. Şüphesiz Allah, her şeye şahittir.’’
Bu üç ayette kan bağına işaret edildiğine yakınım. Sebeplerini ''Nisa 7,8 Açıklaması'' kısmında yazdım.
Ayrıca miras ayetlerinde akriba kelimesine bağlı kalındığının altını çiziyorum. Akriba kelimesinin spesifik bir yere işaret ettiğine delil olabilir.
PATTERN DIŞI AYET
26:214 ‘’Veenżir ‘aşîrateke-l-akrabîn/Sen kavminden en yakınlarını uyar.’’
''Aşiret (Arapça: عشیرة), dil ve kültür yönünden büyük bir türdeşlik gösteren, birçok sülaleden oluşan, yapısındaki aileler arasında köken, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk, oymaktır.'' .
Anladığım şey elçinin güvendiği, kendisine yakın olan insanlardan başlayarak –aile,sevgi bağı olan insanlar, soydaşlar- uyarmaya başlaması.