Travma ve İçsel Mücadele

"Bilimdeki her büyük ilerleyiş, hayal gücünün yeni bir atağından ileri gelir." -John Dewey

Moderatör: Co-Moderatör

Kullanıcı avatarı
belikebond
1. Nesil
Mesajlar: 201
Kayıt: 18 Haz 2018, 02:17

#1

Okunmamış mesaj

Öncelikle benim psikoloji alanı ile ilgili bir departmansal yetkinliğim yok. Sadece tecrübelerimi ve öğrendiklerimi detaylandırmak, fikir ve ürün vermek peşindeyim. Travmanın akademik tanımından ziyade yine benzer noktaları olan ama kendi anlayışımdan gelen bir şekilde anlatmaya ve bazı alakalı diğer şeylere de değinmeye çalışacağım yazıda.

İnsanın, bazı ağır negatif duygularla beraber gerçeklikten uzak kuruntuların/düşüncelerin kendi içinde yer etmesine izin vermesi, bir açıdan, travmanın tanımıdır diyebiliriz. Senin olaylar karşısında ki oluşan düşünceler ve duygular denkleminde ne kadar doğrucu kalabildiğin o olayların senin için ne kadar travmatik olup olmayacağını belirler. Travmayı iyileştirmek de bu denklemin farkında olarak, kendini duyguların/düşüncelerin yarattığı kaostan kurtararak, kendini doğruya/gerçekliğe tekrardan bağlamaktır. Travma ve iyileşmenin kısaca özeti budur diyebilirim.

Travma en temelde insanın içinde olup biten bir olaydır. Genel olarak her zaman dışarıda gerçekleşen olaylara bağlansa da aslında travmayı travma yapan o dışarıda gerçekleşen olayların, içeride yaptığı etkidir, yani olay yine içseldir. Dışsal olaylar istedikleri kadar büyük ve korkunç olabilirler, eğer kişi içeriyi doğru bir şekilde yönetiyorsa sorun yoktur. Çünkü bir yaşantıyı travmaya dönüştürmek veya dönüştürmemek bizim elimizdedir. Örnek olarak , yırtıcı hayvanların yaşadığı bir yerde safari gezisi yapan bir grup, araçlarının kaza yapması sonucu tüm geceyi savunmasız şekilde dışarıda geçirmek zorunda kalıyorlar. Ciddi bir olay olmuyor fakat bu yolcuların bazıları bu olaydan aşırı derecede travmatize oluyorlar, bazıları ise süreçlerde çok daha kendinde kalmayı başarabiliyor ve olay bittikten sonra da hayatlarına devam ediyorlar. Kısacası demek istediğim travmanın oluşumu, bizim kontrolümüzün dışında gerçekleşen bir şey değil. Tam tersine bizim sorumluluğumuz içerisinde.

Üstteki örnekteki yolcuların farkı, bazılarının bazılarına göre içeride olan bitenleri daha iyi yönetmesidir. Kişinin sağlıklı birisi mi yoksa travmalı birisi mi olacağını da nihai olarak kişinin içeriyi ne kadar sağlıklı yönetebildiği belirler. Bunun yanında tabii ki çocukluk döneminde yaşanan olaylara karşı daha bir savunmasız olduğumuz doğru. Veya tecavüz gibi bazı majör olaylar insan ne kadar içsel anlamda güçlü olursa olsun illa ki ister istemez insanı etkiler. Burada bahsettiğim şey zaten hiç etkilenmemek değil. Bahsetmek istediğim şey etkiyi yönetebilmek, seni kötüleştirmesine izin vermemek.

İnsan yaratılışı olarak içinde olup bitenlere karşı aktif bir rol oynayabilir. Hayvanların aksine insana bu yetenek verilmiştir. Hangi duyguyu hissettiğinin tespitini yapabilirsin, objektif bir konumdan zihninden hangi düşüncenin geçtiğini fark edebilirsin, o düşüncelerin hangisinin doğru hangisinin ise iblisten geldiğini görebilirsin. Zihninden, duygularından kendini ayırabilirsin ve bir üçüncü kişi olarak onları yönetebilirsin. İnsan içini bu sayede özgür bir şekilde yönetme şansına sahiptir. Savaşı şahsi yapan, asıl savaşın içeride olmasını sağlayan olay da budur.

Akıl gücü dediğimiz şey ise bu iç yönetimini ne kadar sağlıklı bir şekilde yapabildiğindir bir açıdan. Aklı güçlü olan duygular/güdüler ve düşünceler karşısında köle olmak zorunda değildir. İçeride köle olmayan insanın dışarıda gerçekleşen olaylara karşı da perspektifi, nüansları değerlendirmesi daha bir sağlıklı olacaktır. En basit bir konuda dahi saçma sapan yorumlar getirmek, vızzıklamak gibi şeyler içerideki mücadelenin kaybedilmesinin semptomlarıdır bir nevi. Aşağıda konuyla alakalı Kuran’dan, Hacı’nın yazısından ve Jordan Peterson’dan örnekler var. Parantez açarak konuyla alakalı biçimde detaylandırmaya çalıştım.

33:10: Hani onlar, alttan ve üsten, her yönden size saldırmışlardı. Gözler kaymış, yürekler ağızlara gelmişti (duyguların/menfaatlerin/güdülerin bastırmasını ifade ediyor olabilir) Ve siz, Allah hakkında zan üzerine zanda bulunuyordunuz.(o yükselen duygular/menfaatler üzerinden iblisin vesveseyi/düşünceleri vermesi ve akıl zayıflığından dolayı vesveseyi kabul etmeleri etmeleri. Akılları güçlü olsaydı farkederlerdi)

33:11:İşte orada müminler belaya uğratılarak imtihan edilmişler ve şiddetli bir zelzeleyle sarsılmışlardı. ( yukarıdaki ayetle beraber okursak imtihanın/sarsılışın bir açısı da demek ki dışarıdan gelen olayın içeride yaratacağı etkiyle insanın nasıl başa çıktığı.)

33:12: O zaman münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar (aklı zayıf olanlar, travmalı olanlar) "Allah ve resulü bize, bir aldanıştan başka bir şey vaat etmemiş." diyorlardı. ( içi yönetememek, duyguların/menfaatlerin/güdülerin gütmesi)

33:22: Müminler, düşman hizipleri gördüklerinde şöyle demişlerdir: "Allah'ın ve resulünün bize vaat ettiği işte budur. Ve Allah da resulü de doğru sözlüdür." Bu onların sadece iman ve teslimiyetlerini artırdı. (müşriklere gelen vesveseler buradaki müminlere de gelmiş olabilir. Aradaki fark müminlerin kendilerini duygu ve düşüncelerden ayırarak doğru hükmü verebilmiş, içi doğru yönetebilmiş olmalarıdır.)

Savaş esnasında o insanların zanna mı uyacağı yoksa hakikate mi bağlı kalacağı, savaştan önceki hayatında kendileriyle nasıl yaşadıklarıyla doğrudan ilgili. Travmalar akıl gücünü de doğrudan etkiler. O yüzden iyileşmek demek aynı zamanda aklın güçlenmesi demektir aynı zamanda. Sen eğer ki kendini iyileştirmediysen, imtihan anında iblis seni istediği yönde saptıracaktır. Zanna uyanların sapmış olmaları, geçmiş hayatlarının her aşamasında da iç dünyalarını yönetememiş olmalarından kaynaklıdır. Savaş anında zanna uymuş olmaları, sadece o anın şartlarından dolayı yapılmış bir hata değil yani. Başlığı anlayan ve anlamayan kişiler için de aynı dinamik geçerli.

''mallık içinde değilsin bro. ama daha öğrenmen gereken çok şey var. ben sana şunu söyleyeyim. sırf bu diyeceğim yerden yürü. sıkıldığın ve karamsarlıkla dolduğun zaman filan böyle hayvansal dürtüler baskın gelmeye başladığı zaman dur. (negatif duygular yükseldiğinde, düşünceler bunaltmaya başladığında) dur. dünyayı durdur. kendi içini dinle.( Zihninden, duygularından kendini ayırmak ve üçüncü kişi olarak onları izlemek) zamanla ses duymaya başlayacaksın.(iç ses, kafanın içindeki konuşan ses, kuruntular, vesveseler) korkma len şizofren değilsin asdasdas. o sesin sahibini yenip kendin üzerinde tam kontrole ve özgürlüğe sahip olduğun zaman (aklınla içi sağlıklı bir şekilde yönetmek) sesin sahibinin kime çalıştığını anlayacaksın. kardeşlik'in de kime karşı savaştığını anlayacaksın. bunu ciddi bir şekilde uygula. haydi gazan mübarek olsun aslanım kaplanım eheheheh.''

Son örnek olarak; Jordan Peterson'ın bir hastası, küçükken, kendisinden büyük erkek kardeşi tarafından cinsel istismara maruz kaldığını anlatıyor seansta. J.p de ilk önce erkek kardeşin 17-18 yaşlarında olduğunu kızın ise 8 yaş civarı filan olduğunu düşünüyor normal olarak. Sonra konuşmanın devamında kızın 4 yaşında erkeğin de sadece 6 yaşında olduğu ortaya çıkıyor. Kızın kafasında hikaye kendisinden büyük birisi tarafından zulüm gördüğü üzerineyken j.p müdahale edip erkeğin sadece 6 yaşında olduğunu ve durumun düşündüğü kadar anormal ve korkunç olmadığını söylüyor. Suçun biraz da o an çocukları dikkatli gözetlemeyen ebeveynlerde olduğunu söylüyor. Sonrasında hastanın perspektifinin değişmesiyle travmasının açılmaya başladığı gözlemleniyor.

Burada da basitçe, hastanın, terapistinin de yardımıyla yaşanan olaya karşı perspektifini derinden bir şekilde değiştirerek kendisini tekrar gerçekliğe kalibre etmesi durumu var. Başlığın okuyucuların travmalarını açmasının da bu durumla benzer noktaları olabilir.

Ve son olarak insanın iyileşmesi veya bataklığa batması durumunda da Tanrıyı denklemin dışında tutamayız. Her şey onun isteğiyle gerçekleşiyor ve gerçekleşmiyor nihayetinde. Tezgahı aşağıdaki ayetlerle kapatıyorum. Hatam varsa düzeltiniz.

İbrahim 27: Allah, iman edenleri dünya hayatında da ahirette de sapasağlam¹ ayakta tutar. Allah, zalim olanları saptırır. Allah dilediğini yapar.

Rad 27 : Küfre sapanlar derler ki: "Rabbinden ona bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Allah dilediğini/dileyeni saptırır. Doğruya yöneleni de kendisine iletir."O’dur, dilediği her şeyi dilediği gibi yapan.

Araf 178: Allah'ın yol gösterdiği, gerçeğe varmıştır; saptırdıkları ise hüsrana batıp kalmıştır.

Enam 149: En mükemmel kanıt Allah'ındır. O dileseydi hepinizi toptan doğru yola iletirdi.

Zümer 18: Sözü dinleyip, en iyisine uyarlar. İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. İşte onlar sağlıklı düşünen akıl sahipleridir.

Jordan Peterson örneğini aldığım klip : https://www.youtube.com/watch?v=X-xUZg8XJfM
Kullanıcı avatarı
aPeopleArmy
Sürgün
Mesajlar: 162
Kayıt: 27 Mar 2018, 14:18

#2

Okunmamış mesaj

çok güzel detaylandırmışsın eline sağlık.
Kullanıcı avatarı
belikebond
1. Nesil
Mesajlar: 201
Kayıt: 18 Haz 2018, 02:17

#3

Okunmamış mesaj

https://i.ibb.co/DWZRYgh/Whats-App-G-rs ... -08-00.jpg

İyileşmenin farklı açıları var. Bu açılardan birisi de genel olarak farkındalık ve hissedebilmek ile alakalı. Hacının yüzleşmek dediği olay tamamiyle sol ön beyinle yapılan analitik bir işlemden ibaret değil. Tam tersi yüzleşmenin çoğu travmanın yukarı çıkmasına izin vermek ve ortaya çıkan duygu/his, anı ve düşünceler düğümünü yüzleşerek aşmandan ibaret.

Amigdala travmanın izlerinin bulunduğu, travmanın düğümlendiği yerlerden birisi beyinde. Yukarıdaki fotoğrafa dikkat ederseniz sol ön beynin mantık, düşünme,analiz, ‘’plans for action’’ ile alakalı bölümün amigdala ile doğrudan bir bağlantısı yok. Medial pre-frontal cortex ise farkındalığın/self awareness’ın kaynağı olarak gösterilen yer ve direkt olarak amigdala ile bağlantılı. Yani travmanın çözülmesi beynin analitik kısmından daha çok farkındalık ve yüzleşmek/hissetmek ile alakalı olan kısmıyla alakalı.

Örneğin bir savaş gazisi yaşadığı travmatik anın her detayını, neyin neden gerçekleştiğini sol önle analiz edip takır takır senaryoyu anlatabilir. Kimin suçlu olduğunu, kimin hatalı olduğunu, neyin ters gittiğini vesaire. Fakat bu eşittir yüzleşmek anlamına tam anlamıyla gelmez. Bazen anlatılan şey sadece bir senaryodur, hikayedir ve pek içsel olarak bir şeyi değiştirmez. Olayı tek taraflı olarak, zihinsel analitik bir aktiviteden ziyade tümüyle ele almak gerekli. Travma dediğin şey duygu, düşünce, anı sarmalının senin içine kitlenmesidir ve bunu sadece durum analizi yaparak iyileştiremezsin. Yine oda örneğinden gidersek, travmaya karanlık ve korkutucu eşyaların, seslerin, olduğu bir oda diyelim. Bu odanın kapısı şeffaf. Dışarıdan içeride neler olduğunu az çok görebiliyorsun, duyabiliyorsun. Fakat dışarıdasın, güvenli bir yerdesin. Evin hakimiyetini ele geçirmek için o odaya girip her şeyi temizlemen lazım. Sana gir odanın içine deniliyor fakat sen dışarıdan, odanın içerisine girmeden odanın şeffaf kapısından bakıp odanın içinde neler olduğunu ve nedenlerini analiz ediyorsun, not tutuyorsun ve analitik olarak neyin nerede olduğunu hesap ediyorsun. Bu şekilde oda temizlenmiyor ama sen sahte bir kontrol hissi kazanıyorsun. Oda ise aynı korkutucu oda olarak kalmaya devam ediyor. Sadece analitik olarak, hiçbir duygu/anı/his/düşünce ile yüzleşmeden sadece analiz ederek sol önle travma çözmeye kalkışmak da aynı hesap.

Oysa gerçek anlamda sonuç alman, o korkutucu odaya girip tek tek odanın içindeki şeyleri temizlemekten geçiyor. Odanın içindeyken de bazı şeyleri analiz edip hesaplama yapabilirsin, hatta odanın içindeyken bu analizlerin çok daha doğru olur çünkü artık odanın içindesin, tüm her şeye daha yakınsın, daha iyi görebilirsin, dışarıdan göremediklerin de dahil.

Yani yüzleşmek denildiğinde kastedilen şey olayın getirdiği tüm duygu/his, kuruntu/düşünce, anı/imge ile baş başa kalabilmek, bunların karşısında kaçmadan durabilmek, o disiplini ve cesareti göstermek sonra da doğru hesaplamalarla analitik beynin/aklın ile de durum analizini yapmak, kendini doğruya tekrardan bağlamak ile alakalı. İkisi de birbirini beslemeli benim düşünceme göre. Birisi olmadan diğeri pek bir işe yaramıyor. Örneğin yüzleşmeye çalışıyorsun ama her denemende travma reaktive oluyor ve sen tekrar travmatize olup iki adım geri gidiyorsun. Bu sefer de aklınla/sol ön ile durum analizi yapıp belki yüzleşmek için farklı yöntemler veya bir uzman eşliğinin gerekli olduğunun tespitini yaparsın. Bu durumda da sol önle durum analizi yapmış ve işlerin daha da kötüleşmesini önlemiş oldun örneğin. İkisi de şart yani dediğim gibi.
Kullanıcı avatarı
belikebond
1. Nesil
Mesajlar: 201
Kayıt: 18 Haz 2018, 02:17

#4

Okunmamış mesaj

https://i.ibb.co/PZVVv4d/IMG-20230908-WA0021.jpg

https://www.youtube.com/watch?v=JP71ZuE_EiY

https://www.youtube.com/watch?v=jqEJ53dwgNY

Mental bozukluklar/travmalar beyin dalgalarının sağlıklı olan işleyişini bozulmasına sebep oluyor. Yukarıdaki fotoğraf travma sonrası stres bozukluğu olan biri ile sağlıklı olan bir kişinin beyin dalgalarının karşılaştırılması. Birisi çok daha odaklı ve yoğunken diğeri ise dengesiz.

Neurofeedback terapisinde gerçekleşen olay kişinin beyin dalgalarının sağlıklı bir şekilde işlemesine yardımcı olmak. Bunun nasıl bir yöntemle yapıldığı yukarıdaki videolarda görebilirsiniz gayet basit bir sistemi var zaten. İşin temelinde bozulan beyin dalgalarını tekrardan programlayarak sağlıklı kılmak var.

Başlıktan da tanıdık gelen bir konu bu beyin dalgaları, teta, beta, alpha, delta filan muhabbetleri geçiyordu hatırlarsanız. Kısaca açıklamak gerekirse normal bir insanda bu farklı beyin frekansları normal bir şekilde işlerken travma sahibi bir insanda bu dalgalar git gide bozuluyor. Bunların bozulması kişide odak sorunu, öğrenme kabiliyetinin zayıflaması, uyuşukluk, duygusal kontrolsüzlük gibi semptomlara yol açıyor. Hastalıklar ve beyin frekansları arasında doğrudan bir bağlantı var yani.
Neurofeedback konusunda da bu beyin dalgaları sağlıklı seviyede çalışması için şartlandırılıyor. Fakat bu beyin dalgaları tekrardan programlandığında birden bire kendi kendine her şey düzelmeye başlamıyor. Burada da başlıkta düşülen yanılgıya düşülmemeli, ‘’beni bilgisayara bağlayacaklar ve tüm sorunlarım hallolacak’’ diye bir olay yok. Daha çok sana sıkıntıların ve travmalarınla başa çıkabilmek için bir nevi kolaylaştırıcı bir yöntem bu. Yüzleşebilmen ve iyileşebilmen için bir kapı aralanıyor, bu kapıdan geçebilmek, süreci yönetmek ve iyileşmek yine kişinin özgür iradesine bağlı. Olayların kendine kendine çözülmesini ummak yanlış. O yüzden neurofeedback tedavisine de yine bir aracı, bir kolaylaştırıcı olarak bakılmalı. Çünkü yaptığı şey gerçekten beyin dalgalarını bir düzene sokarak senin travmalarınla yüzleşebilmeni daha kolay ve elverişli kılmak. Seni daha sakin ve grounded hale getirerek seni teşvik etmek. EFT gibi bir yardımcı olarak bakılması gerekiyor yani olaya.

Örneğin alfa frekansı sakinlik ve odak ile bağlantılı bir frekans. Fakat sen travmalardan dolayı frontal lob’undaki aktivite inanılmaz düşük ve zayıf. Bu da senin oturup yüzleşmenden ziyade uyuşuk ve unfocused bir halde gezmene yol açıyor. Neurofeedback burada alfa frekansını besleyerek ve ödüllendirerek seni içsel ve zihinsel anlamda iyileşmeye daha elverişli bir hale getirmeyi amaçlıyor. Bu basitleştirilmiş bir örnek tabii. Yoksa olaylar kesinlikle daha detaylı ve uzmanlık gerektiren bir şekildedir.

Şimdi bence hacının sürekli meditasyon önermesiyle bu olayın da bir alakası bulunmakta. Mantıken meditasyon da beynini normalden çıkarıp daha sakin ve relax bir moda sokman, duyguların ve zihnin üstüne çıkman ile alakalı. Bunun pratiği ile amaçlanan şey zihnin, vücudun ve duyguların üzerinde daha fazla kontrole sahip olman. Bu sayede de kuruntulardan kurtulman, yüzleşecek güce ulaşman, duyguların tarafından güdülmemen. Meditasyonun önerilmesinin bir açısı buydu, şimdi neurofeedback terapisine bakınca yine aynı işlevi görüyorum, çok benzerler bazı açılardan. Neurofeedback terapisinde de yine sonuç olarak seni, yüzleşip, iyileşecek seviyeye beyin dalgalarını stabilize ederek ulaştırmak var. Yanlış anladıysam düzeltirsiniz.
Cevapla Önceki başlıkSonraki başlık