Salata dair

"...De ki: 'Ben uyarıcılardan biriyim. Hepsi bu!" -Neml 92

Moderatör: Co-Moderatör

Kullanıcı avatarı
Tonga Sayıl
Silik
Mesajlar: 29
Kayıt: 11 Şub 2018, 23:05

#1

Okunmamış mesaj



Öncelikle bu yazıyı videoyu eleştirmek amaçla değil, sunduklarından çapı büyüterek genel bir fikir verme mahiyetinde yazmaya başlıyorum.

Konuyla ilgili kısa bir özet geçeyim. Kuran’da namaz kılmak olarak çevirilen aslında ekımı es salate'dir. Salatı ikame etmek. Manevi bir yardımlaşma ve destekleşme diyebilirim. Salat manevi boyutta müslümanların birbirine yardım etmesi/ittifak halinde olmakken zekat ise bu manevi ittifakın getirisi olan maddi yardımlaşma. Uyuşmazlık ise insanların salatı tek bir ritüele indirgeyip, ittifakı yermelerinden kaynaklanıyor.

İlk önce namazın kötülükten alıkoyma meselesine değineyim. İnsan bir toplum içerisinde var olabildiğinden dolayı sosyal şartlandırmadan nasibini alıyor. Eğer bu sosyal şartlandırma ahlaki olarak kötüyse, içinde bulunduğu sosyal ortam dolayısıyla insan da kötüye evrilmeye başlıyor. Günün belirli saatlerinde ritüeller yapıp kendini disipline ederek kötülükten bir nebze olsa da kurtulabilirsin. Buradaki kötülükten kastım, betalık hastalıklarından dolayı bilinçli veyahut bilinçsiz yaptığın davranışlar ve eylemlerdir. İnsan özbenliği içerisinde olan hastalıkların dışa vurumudur. Yetimi beslememe, hor görme, takva üzerinde olamama, nefsi ilah edinme gibi. Fakat Tibet’e kapanarak da kendini kötülükten alıkoyabilirsin. Dış dünyadan bağlantını keserek, içindeki sikik hastalıklarını besleyecek her hangi bir kaynak göstermediğin müddetçe hastalıkları pasifize olmuş bir insan olursun. Fakat normal hayata geçtiğinde, pasifize olmuş benliğinin betalık parçaları kuruntular, duygular, sanrılar vesilesiyle beslenecek ve tekrardan aktif hale gelecektir.

Bu kötülükten alıkoyma olayı, sosyal şartlandırma gereği olarak insanların güvenenler tarafından iyiye yöneltilmesi olabilir. Bu ritüel ile olacak iş değil, ancak ittifak halinde manevi yardım ve dayanışma ile olacak iştir. Bunun için de insanların en azından teslim olmuş olması gerekiyor. Zaten Kuran’da –Fatır 18- sadece salatı ikame edebilecek düzeyde insanları uyarabildiğimizi, öğüt aldıklarını söyler Allah. İnsanların çoğu hakikatten hoşlanmazlar. Bu yüzden toplum düzeyindeki insanlara, sivillere bu söylediklerim imkansıza yakın veyahut ütopya gibi gelebilir fakat toplumun sağlığı açısından –ki toplumun sağlığı hiç yoktur- salat kimin ne olduğunu anlamamız için çok güzel bir turnusoldur. Kimin hakikat ehli olduğunu veyahut araf ehli olduğunu anlamak açısından poz kesen münafıkları, salatı üşenerek ve tembelce ikame etmeye çalışanları –Nisa 142- ayırt etmek için salat, insanların ürünlerinin görülmesi ve denetlenmesi açısından bize pek çok fırsat sunar. Belirli bir fiziksel taklitin içine girmek, manevi bir destek yeşertmekten çok daha kolay gelir insanlara. 5 vakit namaz kılıp betalığın diplerinde dolaşan tipleri düşünebilirsin.

Abdest ise salattan önce temizlenme diyebilirim. Çünkü orada toplu bir akıl yürütme, insanların birbirine danışması gerçekleşecek. Sen orada leş gibi ter kokarsan insanların dikkatini bozarsın. Bu yüzden organize bir iş yaparken abdestin önemi bu yüzden vurgulanmıştır.

Kuran’a baktığımızda salat hakkında genel olarak stratejik uyarılar verildiğini görüyoruz. Yani salatın ne olduğunu, ne olmadığını, ne olması gerektiğini anlatan ayetler mevcut. İşleyiş bazında ise taktiksel çapta ayetler –Nisa 102- salatı sekteye uğratacak bir durumlarda Allah tarafından güvenenlere anlatılıyor. Fakat işleyiş bakımından namazın ne olduğunu söyleyen bir ayet yok maalesef. İşleyişin bu kadar muğlak bırakılması insanı işkillendirebiliyor. Kıyam, rüku, secde gibi terimler manevi açıdan farklı anlamlar teşkil edebiliyor. Secde itaat etmek, kıyam sisteme isyan etmek gibi anlamları barındırıyor. İnsanlarsa bu anlamları somutlaştırmak adına ritüelle, fiziksel bir hareketle simgelemek istemiş olabilirler.

Hal böyle olunca ‘’Madem namaz var, bunun kılınışı ve işleyişini neye göre yerine getireceğiz?’’ sorusunu sorduğumuzda ‘’tevatür ile gelen bilgiler vardır abicim, hiç mi bir şey öğrenmediniz’’ gibi cevaplar alabiliyoruz. E sen o zaman bütün namazın işleyişini tevatür bilgilere dayandırıyorsun. Mezheplerden farkın kalmıyor.

‘’Tevatür ile bilgilere dayandırmıyorum, ama elmanın nasıl yendiğini bilirsin dimi, elmayı nasıl yerim diye soru sormazsın. İşte namaz kılmak da böyledir. Kuran yeterli uyarıyı vermiştir, sen fazlasını arayaraktan bir kaçış yolu arıyorsun. İnek kıssası gibi.’’
Şu vızzıklamaya cevap yazmak gerekir ise tevatür bilgiler ancak bulunduğu bölge ile kısıtlıdır. Elin İskandinavya’sında ki adam nereden bilsin tevatür bilgileri. Kuran’a baktığında eğer ‘’Kıyam nedir, Allah bana bunu emretmiş ama nasıl yapacağım?’’ sorusuna cevap bulamıyorsa Kuran evrensel bir kitap değildir. Oysa ki Kuran yeterli değil midir?

İbrahim 37’de Elçi İbrahim oğullarını sadece namaz kılsınlar diye uzağa yollamış olabilir mi cidden? Bu insanlar ilk hakikat ehli, toplum adına iyi örnek teşkil edebilmeleri lazım. Bunun yoluda ilimde derinleşip sorumluluk sahibi olmaktan geçiyor. İlimde derinleşmek –Nisa 162- için Elçi İbrahim onları sakin ve kimselerin rahatsız etmeyeceği bir yere yollaması daha mantıklı değil mi? Günün 3 vakti namaz kılarak elbette bir farklılık oluşturursun kendinde. Fakat asıl fark, bilişsel boyuttan gelir. Bilişsel farkın oluşması içinse insanların birbirine ürünlerini sunabileceği bir ittifak ve organizasyon şart. Gerçek arınma böyle gerçekleşir.

İsra 78’de sabahın ağarmasından gecenin batmasına kadar namaz kıl ifadesi aslında günün her saati salatı ikame ederek yaşa gibi değil midir?

Mesela tahiyyat duasında yani namazda otururken okuduğun Ettehiyyatü duasında direk elçiye selam veriyorsun. E namaz hani Allah ile kul arasındaydı? Demek ki kula kul, toplu bir organize faaliyeti söz konusu. Yani bağdaş kurup, salat için hazırlanıyorsun. Ön hazırlıklar tamamlandığında ise elçiye Allah’ın selamını veriyorsun. Belki bir takım namazı ritüelleştirme çabasındaki insanlar bunu görmüş ve bu duayı otururken söylediklerinden dolayı namaza sıkıştırmışlardır. Anektod olsun diye çıkarımımı paylaştım. Delil niteliğinde değildir.

Bakara 239’da bahsedilen namazı binek ve yaya olarak nasıl kılabilirsin ki? Burada anlatılmak istenilenin akıl yürütme, birbirine manevi olarak yardım etmek olduğu çok açık.

Hud 87’de ki ‘’Namazın mı emrediyor?’’ ifadesini şöyle açıklayabiliriz. Salatın ilimsel olarak insanı derinleştirip bir bilinç oluşturduğunu biliyoruz kendimizden. Bu bilince sahip isen hayatına bu bilincin getirileriyle hareket etmeye, kararlar almaya başlaman kaçınılmazdır. Ayette ise bu bilinç doğrultusunda ilerleyenlere karşı vızzıklayanları net bir şekilde görebilirsiniz. Soru şu ki, bu bilinci namaz ritüeli ile mi yakalayacaksın?

Yazıyı daha çok uzatmamak adına kesiyorum. Bunlar şahsi görüşlerim ve yanlışlanabilir olduğunu söylemem gerek. Salat konusu, tamam manevi destekleşme var ama namazda var şimdi açık diyip, kestirip atabileceğiniz bir konu değildir. Kuran’ın en çok tekrarlanan emrinin diğer konulara nazaran işleyiş bakımından detaysız oluşunu göz ardı edemeyiz.
Kullanıcı avatarı
hoca dehanni
Silik
Mesajlar: 250
Kayıt: 18 Mar 2018, 15:28

#2

Okunmamış mesaj

Tonga Sayıl yazdı: 01 Nis 2018, 16:22 Bakara 239’da bahsedilen namazı binek ve yaya olarak nasıl kılabilirsin ki? Burada anlatılmak istenilenin akıl yürütme, birbirine manevi olarak yardım etmek olduğu çok açık.
Kanka öncelikle eline sağlık, namazın sadece bi ritüelden ibaret olmayıp çok daha geniş bi kapsamı olduğu anlaşılıyor.

Şuan müslümanların çoğunun yaptığı ritüel şeklindeki ibadetin ilk zamanlarda müslüman topluluğun önce bi somutlaştırma olarak yapılan hareket dizisi, sonrasında ise asıl olay yani desteği ayakta tutmanın yapılması; sonraki zamanlarda bu desteği ayakta tutmanın insanlara zor gelmesi (çünkü kuranla yaşamak, akıllarını güçlendirmek ve başkalarına da destek olmalılar kurandan da biliyoruz ki bu yazdıklarımı yapmak insanların çoğunun yapamayacağı, onlara zor gelecek olaylar) nedeniyle ibadetin kilit olmayan bölümünü uydurma rivayet/hadislerle dinin en önemli parçası haline getirmeye çalışılması gayet olabilir. Aynı şekilde desteği ayakta tutmayan insanlar kolayca güdülebileceği için iktidarını elinde tutmayı isteyen güç sahibi insanlar tarafından da bu yapılmış olabilir.

Ayrıca nasıl pazartesi ders başlangıcı ve cuma bitişinde istiklal marşı okunuyorsa (yani eğitime başlamadan önce ve o haftalık bitişinde vatana ve millete bağlılığını dile getiriyosun motivasyonunu ülkeye hizmet etmene yöneltiyo) aynı şekilde toplantının öncesinde/sonunda/önce ve sonrasında, sabah kalkınca gün başladığında/bittiğinde/başladığında ve bittiğinde somutlaştırma olarak ritüel şeklinde yapılan hareket dizisi mantıklı geliyor. Ama kilit nokta desteği ayakta tutmak tabiki.

Bakara 239'da istenilenin senin dediğin gibi olduğu açık değil. Nisa 101 de yapacağım çıkarıma uygun bi ayet. Çünkü ortada tehlikeli bi durum var ve üzerlerinde korku olma durumu açıklanıyo, biliyoruz ki savaşta/tehlike anında nüans felan düşünemezsin içgüdülerle hareket edersin canın söz konusudur çünkü. Burada o korku halindeki bi insandan nüans değerlendirerek akıl yürütme yapılmasını isteyemezsin. Savaş öncesi ve sonrası somutlaştırma olarak ritüel yapılabilir, buradaki kilit nokta ise allah için canını ortaya koymak olur. Yani savaşmayıp ritüel yapmak yine mantıksız olur.
Bunlar benim çıkarımlarımdır, yalan şeyleri kendisine isnad etmekten allaha sığınırım, yanlışım varsa düzeltirsiniz.
Kullanıcı avatarı
dun bugun yarin
1. Nesil
Mesajlar: 139
Kayıt: 18 Mar 2018, 13:22

#3

Okunmamış mesaj

hoca dehanni yazdı: 01 Nis 2018, 17:37 (...) Ayrıca nasıl pazartesi ders başlangıcı ve cuma bitişinde istiklal marşı okunuyorsa (yani eğitime başlamadan önce ve o haftalık bitişinde vatana ve millete bağlılığını dile getiriyosun motivasyonunu ülkeye hizmet etmene yöneltiyo) aynı şekilde toplantının öncesinde/sonunda/önce ve sonrasında, sabah kalkınca gün başladığında/bittiğinde/başladığında ve bittiğinde somutlaştırma olarak ritüel şeklinde yapılan hareket dizisi mantıklı geliyor. Ama kilit nokta desteği ayakta tutmak tabiki.

Bakara 239'da istenilenin senin dediğin gibi olduğu açık değil. Nisa 101 de yapacağım çıkarıma uygun bi ayet. Çünkü ortada tehlikeli bi durum var ve üzerlerinde korku olma durumu açıklanıyo, biliyoruz ki savaşta/tehlike anında nüans felan düşünemezsin içgüdülerle hareket edersin canın söz konusudur çünkü. Burada o korku halindeki bi insandan nüans değerlendirerek akıl yürütme yapılmasını isteyemezsin. Savaş öncesi ve sonrası somutlaştırma olarak ritüel yapılabilir, buradaki kilit nokta ise allah için canını ortaya koymak olur. (...)
Salatı ikame etmenin, yani desteği ayakta tutmanın doğru anlaşılması lazım öncelikle. Buradaki destekleşmenin sadece el ele verip odun taşımaktan ibaret olmadığı açık. Yani bu destekleşmenin toplumu aydınlatma/eğitim-öğretim kısmı da var -nitekim Hakkı Yılmaz da böyle yorumlamış. Nisa 101'de namaz kılmayı kısa tutmaktansa bence eğitim-öğretimin/toplumu aydınlatma işinin kısa tutulması/kesilmesi daha mantıklı. Ayrıca bahsettiğin "günün üç vakti" olarak belirtilen kısmın da "sabahtan akşama kadar" anlamına geliyor olması da olası.
Kur'an'da namaz kılmak diye bir kavram olduğunu kabul edelim. Bu namazın günümüzde kılınandan farklı olacağı bariz, mesela kıyam-rüku-secdede ne kadar kalacağın ve Allah'ı ne kadar anacağın söylenmemiş, sana bırakılmış. Bu durumda herkesin kıldığı namazın uzunluğu farklı olacaktır -günümüzde hadislerle vs. bu uzunluklar surelere indirgenerek aşağı yukarı aynı süreye tekamül etmesi sağlanmış-. Ve yine bu durumda cemaatle namaz kılmak imkansız olacaktır çünkü herkesin kılacağı namazın uzunluğu farklı. Kimisi secdede bir saat kalır, kimisi rükuda on beş dakika. İmama uyup halletme diye bir şey ise Kur'an'da geçmiyor diye biliyorum -tersi de olabilir yanlış yönlendirmek istemem, tersi varsa belirtin-, pek akıl kârı da değil sonuçta imama uyunca Allah'ı anma, dua/tövbe etme kısmı problemli oluyor. Ama Nisa 101'in hemen arkasından gelen 102. ayete baktığımızda -namazın var olduğunu kabul edersek- cemaatle namaz kılma söz konusu. Yani bana kalırsa namaz şu dediklerinden çıkmıyor kanka. En azından namazın olmaması daha mantıklı gibi.

Benim de hatalı olduğum yerler olabilir, kimseyi de yanlış yönlendirmek istemem ama şu salat konusuna bir açıklık getirmemiz şart. O yüzden herkes bu konu üzerine düşünmeli. Benim fikirlerimi de muhakeme etmeden lütfen kabul etmeyin, yanlışım varsa da gösterin.
Kullanıcı avatarı
dun bugun yarin
1. Nesil
Mesajlar: 139
Kayıt: 18 Mar 2018, 13:22

#4

Okunmamış mesaj

[mention]dun bugun yarin[/mention]
Tonga Sayıl yazdı: 01 Nis 2018, 16:22 (...) Konuyla ilgili kısa bir özet geçeyim. Kuran’da namaz kılmak olarak çevirilen aslında ekımı es salate'dir. Salatı ikame etmek. Manevi bir yardımlaşma ve destekleşme diyebilirim. Salat manevi boyutta müslümanların birbirine yardım etmesi/ittifak halinde olmakken zekat ise bu manevi ittifakın getirisi olan maddi yardımlaşma. Uyuşmazlık ise insanların salatı tek bir ritüele indirgeyip, ittifakı yermelerinden kaynaklanıyor. (...)
Ben odun taşımayı da -bu sadece bir örnek- salatı ikame etmek olarak tanımlıyordum lakin öyle değilmiş.
dun bugun yarin yazdı: 01 Nis 2018, 23:26 (...) Salatı ikame etmenin, yani desteği ayakta tutmanın doğru anlaşılması lazım öncelikle. Buradaki destekleşmenin sadece el ele verip odun taşımaktan ibaret olmadığı açık. Yani bu destekleşmenin toplumu aydınlatma/eğitim-öğretim kısmı da var -nitekim Hakkı Yılmaz da böyle yorumlamış. (...)
Salat yalnızca manevi olarak destekleşmek (yani eğitim-öğretim/toplumu aydınlatmak/yol göstermek) olduğuna göre benim yazdığım birinci paragrafın şu kısım dışında pek değeri kalmıyor:
dun bugun yarin yazdı: 01 Nis 2018, 23:26 (...) Ayrıca bahsettiğin "günün üç vakti" olarak belirtilen kısmın da "sabahtan akşama kadar" anlamına geliyor olması da olası. (...)
Burada da yalnızca "sabahtan akşama kadar" manasına gelebileceğinden bahsediyorum.
Kullanıcı avatarı
hoca dehanni
Silik
Mesajlar: 250
Kayıt: 18 Mar 2018, 15:28

#5

Okunmamış mesaj



Mehmet Okuyan'ın açıkladığı yerde salla ve tevella kelimelerinin zıt manada kullanılmasının örneği mearic 17-18 ile 22-25 arasındaki bağlantıda var.

Ateşin yakacağı kişiler tanımlanırken 17'de sırtını dönüp yüz çevirenden -edbera ve tevella-, 18'de malını vermeyip bir köşede yığandan bahsediliyor. Diğer bölümde cennette ikramlandırılacak kişiler tanımlanırken ise 22-23'te salatı uygulamaktan -bu iki ayette de ekımıessalate geçmiyor-, 24-25'te ise bu kişilerin malını ihtiyacı olana verdiğinden bahsediliyor. Burada da bir zıtlık durumu var yani.

Ayrıca 22-34 süresince cennete gidecek olanların özellikleri sıralanırken 35'te bu özelliklere sahip olanların cennetlerde ağırlanacağı belirtiliyor, bu özellikler belirtilmeye hem başlanırken hem bitirilirken (22-23 ve 34 (34'te de ekımıessalate yok)) salat vurgulanıyor ve salat sırtını dönüp yüz çevirmenin zıt anlamı olarak veriliyor. Yani salatın çok önemli olduğu burada özellikle belirtilmiş, klasik meallerde ise hep namaz diye çevirmişler salatı.

Yanlışım varsa uyarırsınız, kendisine yalan isnad etmekten Tanrı'nın kendisine sığınırım.
Cevapla Önceki başlıkSonraki başlık