Yazı iki parçadan oluşmakta. Birinci kısımda daha dogmatik bir tavırla yakın olduğumuz düşünceleri kısa net bir şekilde ifade etmeye çalıştık. İlk kısmı böyle yazmamızın sebebi yazının okunulmasını kolaylaştırmak ve yakın olduğumuz düşünceleri net bir şekilde ifade etmekti. İkinci kısım ise birinci kısımdaki düşüncelerimize nasıl ulaştığımızı adım adım göstermekte. Kur’an ilmi olmadan bu konularda kesin ve net ifade kullanmaktan kaçınmanın daha doğru olduğunu düşünüyoruz, o yüzden yazının ilk kısmı kesin ve net ifadelerle yazılmış olsa dahi bu yazı akrabalık konusunda kesin hükümler verdiğimiz bağlayıcı olan bir yazıdan ziyade bizim şu anki akrabalık konusu hakkındaki düşüncelerimiz ve argümanlarımızdan ibarettir. H.t tarafından araştırılmamızın istenildiği yazılardan birisi olan akrabalık konusundaki sorumluluğumuzu yerine getirmek istedik, sonradan gelip daha derinlemesine bu konuyu incelemek isteyenler için ve genel olarak bu konuda bir fikir almak isteyenler için umarız yardımcı olur.
Kai-Bold-Belikebond
BİRİNCİ KISIM
Kurba Kelime Anlamı
Kurba قُربی/ kelimesi, kelime kökeni olarak yakın, yakın olma, yakınlık anlamlarına gelir.
Kelime ق ر ب kökünden gelir ve Aramice/süryanice' de ''kreb'' yakın olma, ittifak etme, yaklaşma sözcüğüyle eş kökenlidir. Aynı zamanda kurb kelimesi, bu'd -uzaklık, remoteness, distance- kelimesinin zıttıdır.
Akraba kelime anlamı
‘’Arapça aḳribāˀ أقرباء "yakınlar" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ḳrb kökünden gelen ḳarīb قريب "yakın" sözcüğünün çoğuludur.’’
KURBA PATTERN 1
Kurba kelimesi mesakin, yetama, ibn sebil gibi kelimelerle kullanıldığında akrabalık bağına indirgenemez, bunun için bir neden yoktur. Ayetler toplumun muhtaç kesimine yardımı vurgular ve ‘’yakınlar, yakın’’ ifadesi de senin elinin ulaşabileceği yakınında bulunan arkadaşın, dostun, akraban, komşun gibi insanlardır. Kurba kelimesi burada hepsini kapsar ve sadece kan bağına indirgenemez.
Örnek Ayet:
2:83 Hani! Bir zaman İsrailoğulları'ndan, Allah'tan başkasına kulluk etmeyin; anne ve babaya, öksüzlere, düşkünlere iyilik yapın; insanlara iyi söz söyleyin, "salatı ikame edin, zekatı yapın ", diye kesin söz almıştık. Sonra, içinizden pek azınız hariç sözünüzden döndünüz. Ve sizler, döneklik yapanlarsınız.
Kurba Pattern 1 Ayetler: 2:83, 2:177,2:215,4:36,4:8, 8:41, 16:90,17:26,30:38,24:22, 59:7
ENFAL 41
8:41 ‘’Ve iyice bilin ki ganimet olarak elde ettiğiniz şeyin mutlaka beşte biri Allah'ın ve Peygamberin ve yakınların/veliżî-lkurbâ ve yetimlerin ve yoksulların ve yolda kalmışlarındır. Allah'a inanmışsanız ve hak ile batılın ayrıldığı, yani iki ordunun birbiriyle buluştuğu gün kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz ve Allah'ın her şeye gücü yeter.’’
Bu ayeti ayrı olarak açıklamak istedik çünkü bu ayete dair birçok farklı yorum var. Bize göre kurba pattern 1’deki tamlamalarla kullanıldığı için yine bir şekilde muhtaçlık sahibi kalmış yakınlar anlamına gelir. Gerek Allah yolunda savaşmaktan gerekse farklı sebeplerden ihtiyaç sahibi durumuna düşmüş, elimizin dokunabileceği yakınlarımızdır. Bu kurba kan bağı da olabilir, Allah yolunda savaşmaktan dolayı malını mülkünü kaybetmiş insanlar da olabilir, komşumuz da olabilir.
NİSA 7-8 AÇIKLAMASI
4:7 ‘’Erkekler için pay var anayla babanın ve yakınların/akrabune bıraktıkları malda, kadın için de pay var anayla babanın ve yakınların/akrabune bıraktıklarında. Bu ödenmesi farz kılınmış bir paydır.''
Buradaki akrabune kan bağını ifade eder ve ana babanın ve kan bağı sahibi olduğun insanların bıraktığı mirasta erkek için ve kadın için pay olduğunu belirtir, farz kılar.
4:8 ‘’Miras taksim edilirken yakınlar/ulu-lkurba, yetimler, yoksullar bulunursa o maldan onları da rızıklandırın ve kendilerine güzel sözler söyleyin.’’
Bu ayet ise ulu-lkurba ile kan bağını değil, aynı kurba’nın daha önce yetama, mesakin, ibn sebil ile kullanıldığında verdiği anlamı verir. Miras taksimi esnasında orada bulunan, yakının olan, muhtaç insanlar kastedilir. Ayette herhangi bir farz kılma durumu yoktur, eğer ki orada bulunurlarsa güzel söz söyleyin ve ihtiyaçlarını giderin denilir. Kan bağına indirgenemez.
KURBA PATTERN 2
Burada kurba ‘’ velev kane za kurba’’ veya ‘’velev kane uli kurba’’ şeklinde kullanılmakta. ‘’Yakınlarınız da olsa’’, ‘’yakınınız dahi olsa’’ doğru olanı yapın, menfaatlerinizden ve duygularınızdan bağımsız bir şekilde hareket edin mesajı verilmekte. Kurba kelimesi ile burada senin sevdiğin, saydığın ,senin için önemi olan insanlar vurgulanır. Gerek sosyal bir ittifak içinde bulunduğun gerekse aranda kan bağı bulunan kişiler veya arkadaşların anlamındadır. Burada yani kurba’ya belirli bir anlam verip kısıtlamaya çalışmaktansa ayetin vermek istediği mesaja odaklanmak daha doğru olandır.
Örnek Ayet:
6:152 ‘’Olgunluk çağına erişinceye kadar, iyiliği için olmadıkça yetimin malına dokunmayın. Ölçü ve tartıyı hakkaniyetle yapın. Biz, gücünün yettiğinden fazlasını kişiye teklif etmeyiz. Yakınınız da olsa/velev kâne żâ kurbâ konuştuğunuz zaman adaleti gözetin. Allah'a verdiğiniz sözü tutun. O, size bunları böylece öğütte bulundu, umulur ki öğüt alırsınız.’’
Pattern 2 Ayetler: 5:106, 6:152, 9:113, 35:18, 4:135
AKRABA KELİMESİNİN KULLANIMI/PATTERN 3
Aşağıdaki ayetlerde kullanılan akraba kelimesi, dostluk, ittifak, toplumun muhtaç kısmı gibi anlamlara gelmez ve sadece kan bağı kastedilmektedir. Bunun sebebi başlıca miras ile alakalı hükümlerin bu ayetlerde açıklanması ve bu ayetlerde aynı kelimeye bağlı kalınmasıdır. Yukarıda açıkladığımız Nisa7-8 yine bu görüşe delil oluşturmaktadır.
Örnek Ayet:
4:33 ‘’Anne, baba ve yakınların/akrabûn bıraktıkları her şey için bir mirasçı tayin ettik. Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın paylarını da verin. Şüphesiz Allah, her şeye şahittir.’’
Pattern 3 Ayetler: 2:180, 4:7, 4:33
26:214
‘’Veenżir ‘aşîrateke-l-akrabîn/Sen kavminden en yakınlarını uyar.’’
elçinin güvendiği, kendisine yakın olan insanlardan başlayarak –aile,sevgi bağı olan insanlar, soydaşlar- uyarmaya başlaması vurgulanmaktadır.
MEVEDDET AYETİ/42:23
42:23 ‘’İşte bu, Allah'ın, iman edip salihâtı yapan kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben bu çağrıya karşılık yakınlıkta sevgiden/meveddete fî-lkurbâ başka sizden bir ücret istemiyorum.’’ Her kim bir iyilik yaparsa, onun için iyilikleri artırırız. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Çok Şükreden'dir.’’
Burada meveddete fi-lkurba, yakınlıkta sevgi, yol arkadaşlarınızı sevmeniz, ittifak kurduğunuz insanlarla sevgi bağı anlamlarında kullanılmakta. Yoldaşlık ve birleşme önerilmekte. ‘’Elçinin Ehli beyti’’ diye çevirmenin veya ‘’Allah’a yakınlaştıran sevgi’’ veya ‘’akrabalıkta sevgi’’ gibi anlamların yanlış olduğunu düşünüyoruz. Gerek surenin geneli, gerek meveddet kelimesinin anlamı ve Kur’an’daki kullanımı bizi bu anlamı vermeye yaklaştıran şeyler arasında.
ERHAM KELİMESİNİN KUR’AN’DA KULLANIMI
Erham Kelimesi: Erham, r-h-m kökünden gelir, rahim kelimesinin çoğuludur. Kelimenin direkt çevirisi ‘’rahimler’’dir. Ana rahmi anlamına gelen ‘’rahm’’ kelimesinden türediği için genelde kan bağı/akrabalık olarak çevrilir fakat mecazi olarak yakınlık, sıkı-fıkılık, dostluk, sevgi bağı anlamları da vardır.
Erhamla sıklıkla kullanılan iki kelime:
Evla: daha yakın, daha layık, daha değerli, en yakın, birbirine hak sahibi/sorumlu olmak, birbirine öncelikli olmak
Evliya: koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar,dostlar
Ayetler : Nisa 1, Muhammed 22, Enfal 75, Ahzab 6, Mümtehine 3
NİSA 1 AÇIKLAMASI
‘’ Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve erham(bağlarını koparmak)dan sakının/ ttekû. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.’'
Nisa 1 ayetindeki erham bağlarınızı koruyun ifadesine anlam verirken sonrasında gelen ayetleri de mutlaka hesabın içine katmak gerekir. Sonrasındaki ayetlerde başlıca yetimlere olan tavır, evlatlıklara olan yaklaşım, kadınlar, miras hukuku gibi konular ele alınmakta. Erham bağlarınızı koruyun ifadesini bu bağlamın içerisinde düşündüğümüzde yakın olduğun, kan bağın bulunan, evlatlığın, eşin, miras bırakacağın kişiler ve bu kişilere karşı olan hukuka, haklara uyman, adaletli davranman istenildiğini düşünüyoruz.
MUHAMMED 22 AÇIKLAMASI
47:22 ‘’ Demek siz iş başına gelecek olursanız/tevelleytum yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaksınız ve erham bağlarınızı koparacaksınız/tukatti’û erhâmekum öyle mi?’’
Münafıkların koparmaya çalışacağı şey kan bağı mıdır yoksa güç yeşertmeye çalışan ve tanrı yolunda savaşan ittifaklar/ilişkiler midir?
Enfal 73: ‘’İnkar edenler birbirlerinin velileridir/dostlarıdır. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk olur.’’
Enfal 73’ de bozgunculuğun çıkmaması için önerilen şey nedir? Birleşmek, sevgi bağı, ittifak kurmak. Muhammed 22’ de betaların bozgunculuk çıkarırken aynı zamanda yapacağı iş nedir? Erham’ı kesmek. Erhamın nasıl anlamları bulunmakta? Dostluk/sevgi bağı/yakın ilişki.
Muhammed 22’de erham kelimesinin sevgi bağı/yoldaşlık bağı/ittifak/dostluk anlamlarında kullanıldığını düşünüyoruz.
ENFAL 75 AÇIKLAMASI
Enfal 72 : Onlar ki, inanıp hicret ettiler, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihat ettiler; onlar ki hicret edenleri barındırdılar, onlara yardım ettiler, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır/ ba’duhum evliyâu ba’d. İman edip de hicret etmeyenlere gelince, hicret edecekleri vakte kadar size onların yönetiminden/ velâyetihim bir şey düşmüyor. Ama sizden dinde yardım isterlerse, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir topluluk aleyhinde olmamak üzere, kendilerine yardım etmeniz gerekir. Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.
Enfal 75 : ''Daha sonradan hicret edip sizinle beraber savaşa katılanlar da sizdendirler. Bir de ‘’ulu-lerham’’olanlar, Allah'ın kitabına göre, birbirlerine evladırlar/birbirlerine daha yakındırlar/ba’duhum evlâ biba’din. Şüphe yok ki, Allah her şeyi bilir.''
‘’Medîne’ye hicretten sonra Hz. Peygamber Muhâcirlerle Ensar arasında kardeşlik esasını ortaya koymuş, bu da onların birbirlerine mirasçı oldukları şeklinde bir anlamaya sebep olmuştu (72.ayet). Bu âyet (75.ayet), mirasın sadece kan bağı ile belirlendiğini bildirmektedir.’’ Geleneksel yorum bu şekilde.
Biz bu iki ayetin sadece mirasçılığa indirgenmesinin doğru olmadığını düşünüyoruz. Enfal 72’de birbirinin evliyasıdırlar kısmındaki evliya kelimesine birbirinin mirasçılarıdır şeklinde anlam verilmekte. Fakat ‘’Evliya’’ kelimesinin kullanıldığı yerlere de bakarsak dostluk/koruyuculuk/müttefiklik gibi anlamları olduğunu görürüz. Kullanıldığı yerlerin mirasçılıkla alakasız olduğu açıktır. Hatta Enfal 73’de müşrikler birbirlerinin evliyasıdır denilmekte. Hemen bir sonraki ayet. ‘’ Velleżîne keferû ba’duhum evliyâu ba’d’’. Buraya da o zaman kafirler birbirinin mirasçısıdır diye çevirmeliyiz?
Yine 72. ayette geçen ‘’mirasçılık hakkı’’ diye çevirilen ‘’velayet’’ kelimesinin de sorumluluk, yükümlülük, yönetim anlamları var.
Yani basitçe, 72. ayete Muhacir ve ensar birbirlerinin evliyasıdır/dostudur/müttefikidir. Hicret etmemiş olanlara gelince onlara karşı sizin bir velayetiniz/yükümlülüğünüz/sorumluluğunuz yoktur. Fakat sizden yardım isterlerse, nüans gözeterek, yardım etmelisiniz denmekte. En başta attığımız 72. ayetin çevirisi gibi durum, bu çeviri Yaşar Nuri Öztürk’e ait.
75. Ayette geçen ve mirasçılık bakımından daha yakındır anlamı verilen ‘’evla’’ kelimesinin mirasçı gibi bir anlamı yok. Evla kelimesi hiçbir zaman miras ayetleriyle veya miras ile ilgili bir bağlamın içerisinde kullanılmadı. Evla’nın geçtiği ayetler 3:68, 4:135, 8:75, 19:70, 33:6, 75:34, 47:20.
Evla kelime anlamı: daha yakın, daha layık, daha değerli, en yakın, birbirine hak sahibi/sorumlu olmak, birbirine öncelikli olmak.
Özetlemek gerekirse burada ulu-lerham olarak çevrilen kalıp kan bağına işaret etmektedir fakat olay sadece mirasçılık bağlamında değildir. Kan bağı olanların o organizasyon içerisinde gerek mirasçılık gerekse diğer birçok olay konusunda birbirlerine daha yakın ve daha sorumlu olması gerektiği söylenmektedir. İşin doğal olanı da zaten kan bağı bulunan kişilerin birbirlerine daha bir yakın ve daha bir sorumlu olmasıdır. Elçinin kardeş kılma uygulamasından dolayı mirasçılık da tabii ki o dönem sorulan sorulardan olabilir. Fakat Kur’an’ın evrensel bir kitap olması ve argümanlar kısmında da bahsettiğimiz birçok delil olayın sadece mirasçılığa indirgenemeyeceğini bize bildiriyor.
AHZAB 6 AÇIKLAMASI
33:6 ‘’Peygamber, mü'minlere nefislerinden daha evlâdır, eşleri de onların anneleridir, ‘’ulu-lerham’’ da Allahın kitabında birbirlerine diğer mü'minlerden ve muhacirlerden daha evlâdırlar. Ancak dostlarınıza/evliya-ikum bir iyilik yapmanız müstesnâ, kitapta o yazılı bulunuyor.’’
Klasik tefsir bu ayetin yine akrabaların sadece birbirine mirasçı olacağını belirttiğini söylemekte. Erham sahipleri birbirine daha yakındır/ulul erhami ba'duhum evla bi ba'dın kalıbından yola çıkarak kan bağı bulunanlar birbirine mirasçıdır denmekte yani. Oysa bu kalıp erham sahipleri birbirine daha yakındır demek. Neden sadece mirasçılığa indirgiyoruz?
Yukarıdaki Enfal 75 için argümanlarımız aynı şekilde bu ayet için de geçerli. Erham sahiplerinin birbirlerine daha yakın olması sadece mirasçılıkla açıklanamaz. Kan bağı olanlar birbirlerine daha yakındır, daha sorumludur. Mirasçılık ise bunun belki bir açısıdır yalnızca. Yani kastedilen şey sadece mirasçılığa indirgenemez.
Ekstra olarak ulu-lerham kalıbının kan bağından ziyade muhacir ve ensar içerisinde aynı müslüman mümin ayrımı gibi elçinin takipçileri arasında farklı bir sınıf/seviyedeki insanların kastedildiği yönünde de yorumlar yapılmakta. Hem Enfal 75 hem Ahzab 6 için Muhammed Esed bu yorumu yapmakta. Fakat bizce bu yorum çok zorlama kalmakta. Tanrı zaten mümin müslüman ayrımı yapmışken bunun üstüne ulu-lerham olarak bir sınıf daha eklemek biraz gerçeklikten uzak ve zorlama gözüküyor.
MÜMTEHİNE 3 AÇIKLAMASI
60:3 ‘’Kıyamet günü ‘’erhamlarınız/erhamukum’’ ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah yaptıklarınızı görendir.’’
Buradaki erham’a sana dünya hayatında yardımcı olmuş, senin yanında bulunmuş yakınların/dostların/kan bağı bulunan yakınların ifade edilmekte. Yine mesajın kelimeden daha önemli olduğunu düşündüğümüz bir ayet. Alman gereken mesaj, dünyada senin yanında olmuş, sana yardımcı olmuş olan insanların dahi senin hükmün için bir şeyi değiştiremeyeceği, sadece Tanrı’nın eline kalacağın gerçeği.
Ayrıca mümtehine 3’ün hemen ardından gelen mümtehine 4’de Elçi İbrahim ve babasının ilişkisinden bahsedilmesi bize erham kelimesinin kan bağı anlamında da bir yerlerde kullanılabileceğinin ipucunu vermekte.
Mümtehine 4: Ancak İbrahim'in babasına: "Allah'tan olacak olana gücüm yetmez, fakat senin için bağışlanma dileyeceğim" sözü hariç. İbrahim'de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için iyi bir örnek vardır. Onlar halklarına şöyle demişlerdi: "Biz, sizden ve sizin Allah'ın yanı sıra kulluk ettiğiniz şeylerden kesinlikle uzağız. Biz, sizi reddediyoruz. Siz, ilahın yalnızca Allah olduğuna inanıncaya kadar bizimle sizin aranızda düşmanlık ve buğz devam edecektir. Rabb'imiz! Yalnız Sana dayandık, yalnız Sana yöneldik. Ve dönüş yalnızca Sana'dır."
Kur'an'da Akrabalık Konusu Remastered
Moderatör: Co-Moderatör
- belikebond
- 1. Nesil
- Mesajlar: 201
- Kayıt: 18 Haz 2018, 02:17
İKİNCİ KISIM
KURBA PATTERN 1 ARGÜMANLARI
Kurba kelimesinin mesakin, yetama, ibn sebil gibi kelimelerle kullanıldığında senin elinin dokunabileceği ve yardıma muhtaç arkadaşların, dostların, aynı yolda olduğun insanların, komşularının, yakınlarının vurgulandığını söyledik.
En başta bu yorumun delili olarak ayetlerin bağlamını sunabiliriz. Ayetler apaçık ki toplumun muhtaç kesimini vurgulamakta. Bu bağlam içerisinde de tanrı bazı kelimelerle o insanları işaret etmekte. Kurba/yakınlar kelimesi de bunun içerisinde. Burada bu kelimeyi dostluk/müttefiklik anlamını vermek için de, akrabalık/kan bağı anlamına indirgemek için de bir sebebimiz yok. Tanrı içinde yaşadığın toplumdaki muhtaç olan yakınların, yetimler, ebeveynlerin, yolda kalmışların bir başına bırakılmasını istemiyor. Bu yönde iş üretilmesini, değer sunulmasını istiyor. Yukarıdaki kurba, mesakin, yetama gibi kelimelerle de yardım edilecek kişiler detaylandırılmış ve bize hedef gösterilmiş kısacası.
Eğer senin hayatında yardıma muhtaç kişiler kan bağı olan kişilerse o ayetlerdeki kurba senin için aynı zamanda kan bağına işaret eder. Fakat ayetteki kurba’yı kan bağına indirgersek yardıma ihtiyacı olmayan insanlara sırf kan bağımız bulunduğu için onlara öncelik tanıyabiliriz. Bu da ayetin özünden sapmaktır, ayeti hayata geçirememektir çünkü bağlam gerçekten toplumun muhtaç kesimine odaklanır, onlara değer sunulmasını vurgular.
İhsan Eliaçık’ın konu hakkındaki bir yazısı :
‘’Mesela “Zi’l-gurba” tabiri var. Genellikle şöyle geçer: “Öksüze (yetim), yoksula (miskin), yakınlara (zi’l-gurba), yolda kalmışa (ibnu’s-sebil), boyunduruk altındakilere (rigâb), borçlulara (ğarâim) verin…” Bu sıralanış pek değişmez. Dikkat edilirse burada ‘yakınlar” diye çevirilen “zi’l-gurba” hariç diğerleri hep bir mahrumiyeti ve mağduriyeti ifade eder. Ama “yakınlar” tabiri kişinin soy/nesep bakımından ilişkisini ifade ediyor ki sıralanıştaki mantığa uymuyor. Şu halde “zi’l-gurba” yetim, yoksul, köle, borçlu cinsinden bir şey olmalı ki veriş mantığına uysun. Yani bir mahrumiyet, mağduriyet, yoksunluk ve yoksulluk durumu ortadan kalksın…’’
8:41 ARGÜMANLARI
8:41 ‘’Ve iyice bilin ki ganimet olarak elde ettiğiniz şeyin mutlaka beşte biri Allah'ın ve Peygamberin ve yakınların/veliżî-lkurbâ ve yetimlerin ve yoksulların ve yolda kalmışlarındır. Allah'a inanmışsanız ve hak ile batılın ayrıldığı, yani iki ordunun birbiriyle buluştuğu gün kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz ve Allah'ın her şeye gücü yeter.’’
Geleneksel çeviri yukarıdaki yakınlar diye çevrilen yere elçinin ehli beyti olarak çevirmekte. Buna karşı olarak argümanlar:
*Kurba kelimesi hiçbir zaman mesakin, yetama gibi kelimelerle kullanıldığında, elçinin ehli beyt’i bağlamın içerisinde değildi.
*Ehli beyt ifadesi Kur’an da Ahzab 33 de bir kez geçer ve ehli beyt diye açıkça söylenir. Onun dışında da ehli beyt kullanılmaz. Şimdi bu ayette spesifik olarak sadece ehli beyt kastedilecek olsaydı,ehli beyt ifadesi kullanılmaz mıydı?
Bu yüzden buradaki kurba pattern 1 içerisindedir, pattern 1 ‘de kurba nasıl kullanılmışsa burada da o şekilde kullanılmıştır ki zaten ayetin içerisinde pattern 1’deki mesakin, yetama gibi diğer kelimeler de vardır gördüğünüz gibi.
59:7 ‘’Allah'ın, fethedilen köylerin mallarından Peygamberine verdiği ganimetler artık Allah'ındır ve Peygamberin ve yakınların/liżî-lkurbâ ve yetimlerin ve yoksulların ve yolda kalmışların; bu da, o malın, sizin içinizdeki zenginlerin ellerinde devreden bir mal, bir sermaye olmaması içindir ve Peygamber, size ne verirse alın onu ve neden vazgeçmenizi emrederse vazgeçin ondan ve çekinin Allah'tan; şüphe yok ki Allah'ın azabı çetindir.’’
Bu ayet, ‘’o malın, sizin içinizdeki zenginlerin ellerinde devreden bir mal, bir sermaye olmaması içindir’’ cümlesi ile pattern 1 ayetleri ile amaçlananı da ortaya koymaktadır.
BAKARA 215
2:215 ‘’Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey; anne-babaya, yakınlara/akrabîne , yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlaradır Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.”
*Ayette kurba yerine akrabine kelimesi kullanılmış. İlk önce beraberinde kullanılan kelimeler pattern 1’e uyduğu için akrabine kelimesinin de kurba kelimesi gibi kullanıldığını ve bir değişiklik katmadığını düşündük. Fakat akrabine kullanılan ayetler genellikle kan bağına işaret eden ayetler olmasından ve akrabine kelimesinden hemen önce anne-baba kelimelerinin geçmesinden dolayı burada akrabine ile kan bağı biraz daha anlam bakımından vurgulanmış olabilir.
NİSA 7-8 AÇIKLAMASI
Bu ayetler kurba ve kan bağı anlamında kullanılan akraba kelimesinin ayrımını yapmaktaydı.
4:7 “Ana babanın ve akrabanın geriye bıraktıklarından erkeklere pay vardır; ana babanın ve akrabanın/akrabune geriye bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. Gerek azından gerek çoğundan (hem erkeğe, hem de kadına) bir hisse ayrılmıştır.’’
2:180: ''Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyorsa, ana babaya, yakınlara/akrabîne, uygun bir tarzda vasiyet etmesi muttakilere üzerine bir haktır.''
Şimdi yukarıdaki ayetlerle akrabune/akrabine mirastan pay alma konusunda yasal bir hakka sahip oluyor. Bunu ayetlerin son cümlesinden ''hisse ayrılmıştır'' ve ''muttakiler üzerine bir haktır.'' sözlerinden anlarız.
4:8 ‘’Miras taksim edilirken yakınlar/ulu-lkurba, yetimler, yoksullar bulunursa o maldan onları da rızıklandırın ve kendilerine güzel sözler söyleyin.’’
Nisa 8’ de ise miras taksim edilirken ‘’ulû-lkurbâ’’ da orada olursa onlara da verin, güzel söz söyleyin, görmezden gelmeyin deniliyor fakat ‘’ulû-lkurbâ’’ ya herhangi yasal/resmi bir hak tanınmıyor çünkü ''hak kılındı'', ‘’hisse ayrılmıştır’’, ''farz kılındı '' gibi bağlayıcı bir emir yok.
*Şimdi buradan yola çıkarak 4:8’deki kurba ve 4:7’ deki akrabune kelimeleri ile aynı kavrama işaret edilmemiş olması gayet muhtemel. Birinci sebebi, akrabune’den bahsedilirken -4:7, 2:180- yasal hak tanındı fakat bu kurba -4:8- için geçerli değil. Orada bulunurlarsa verin deniliyor, belli bir durum altında nüans belirtilmiş, yasal hak verme yok. Demek ki kurba ve akrabune aynı şeyler değiller. İkinci sebebi Tanrı iki farklı kelimeyi boş yere mi kullandı? Art arda gelen ayetlerde aynı şeyi kastetmek isteseydi mantıken aynı kelimeyle devam etmez miydi?
4:8’deki kurba nedir sorusunu cevaplarsak, 4:8 pattern 1’ e uyuyor, mesakin, yetama ve kurba beraber kullanılmış. Buradan yola çıkarak 4:8’ deki kurba, pattern 1’ de ne anlam ifade ettiyse o anlamı ifade etmiştir diyebiliriz.
4:7 için ise kurba yerine akrabune kelimesi seçilmiş. Ve akrabûne’nin bıraktığından erkeğe ve kadına pay vardır denilmiş. Akrabûne burada kan bağıdır. Çünkü ayet bir miras ayeti ve yasal/resmi bir hak tanıma deklarasyonu var ayetin içerisinde. Bir sonraki ayette kurba kelimesinin seçilerek farklılığa gidilmesi akrabûne’nin farklı bir yere işaret ettiğini gösteriyor. ‘’Neye işaret edebilir’’diye sorduğunda en mantıklı cevap kan bağı.
Örneğin kan bağı yerine yakınlar dersek, miras taksimi esnasında kaos ortamı oluşabilir. Çünkü kimin yakın olup kimin olmadığını gerçekten kim denetleyebilecek? Yakınlar kavramı göreceli bir kavram. ''Bende rahmetlinin yakınıydım bana da pay vardır'' diyerek taksim esnasında bu ayeti göstererek hak ilan edebilir alakasız birisi.
Bu sebeplerden dolayı 7. ayetin spesifik bir şekilde kan bağına işaret ettiğini 4:8’in ise pattern 1’ e uyduğunu düşünüyoruz.
Ayrıca 4:8 ve 4:9 yan yana koyarsak :
4:8 Mirasın paylaşılması esnasında, orada bulunan yakınları, yetimleri ve yoksulları da yararlandırın ve onları incitmeyecek bir üslup kullanın.
4:9 Arkalarında küçük ve aciz evlat bırakanlar, onlara karşı nasıl endişe duyuyorlarsa, aynı endişeyi onlar hakkında da duysunlar. Allah'a karşı takva ehli olsunlar ve doğru olan şey neyse onu söylesinler.
onlara(arkalarında bıraktıkları küçük ve aciz evlatlara) karşı nasıl endişe duyuyorlarsa, aynı endişeyi onlar (yakınlar, yetimler, yoksullar) hakkında da duysunlar.
Burada yani kan bağı olan ve kan bağı olmayan ikiye ayrılmış ve kendi evlatlarınıza/kan bağınıza nasıl endişe duyuyorsanız onlara da/kan bağı olmayanlara aynı şekilde endişe duyun denilmiş. Bir ayrım söz konusu ve Nisa 8’deki kurba’nın kan bağına indirgenemeyeceğine delil oluşturabilir.
Fakat şimdi burada tevbe 112 ve tevbe 113 ayetlerine parantez açabiliriz.
Tevbe 113:Nebi ve mü'minlere; Cehennemlik oldukları açıkça belli olduktan sonra, yakınları da olsa, müşriklere bağışlanma dilemeleri yaraşmaz.
Tevbe 114: İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesinin sebebi, ona söz vermiş olmasıydı. Ama onun, Allah'a düşman olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı. Kuşkusuz İbrahim, çok ince ruhlu ve yumuşak huylu biriydi.
Yakınları da olsa kısmında uli kurba ifadesi geçmekte. Hemen sonraki ayette Elçi İbrahim’in babası ile olan durumundaki nüanstan bahsedilmekte. Yani kurba kelimesi genel olarak kan bağını asla kapsamaz diyemiyoruz. Çünkü bu iki ayet kapsayabileceğini gösteriyor. Dediğimiz şey bazı yerlerde kan bağına indirgemenin ve sadece bu anlamı öne çıkarmanın yanlış olduğu. Aynı zamanda da bu kelimeyi çevirirken bağlama bakılması gerektiği, kurba geçen her yere akraba yapıştırılıp geçilmemesi.
KURBA PATTERN 2 ARGÜMANLARI
Pattern 2’ de bazı yeminler var ve ‘’velev kâne żâ kurbâ/Yakınımız dahi olsa’’ kalıbı bir deyim gibi kullanılmakta. Bu patterndeki ayetlerin bize empoze etmek istediği düşünce yapısı bir açıdan şudur: Menfaatlerinizin, duygularınızın aksine de olsa doğru olanı yapın. Hatta yapacağınız iş kurba’nın/yakınınızın/soydaşınızın/dostunuzun/sevdiğiniz ve iyi ilişkilere sahip olduğunuz kişinin aleyhine de olsa yine de doğrudan vazgeçmeyin, bu uğurda duygularınızı ve kişisel menfaatlerinizi itaate alın.
Ayetlerin hiçbirisinde kurba kelimesini, kan bağı anlamına veya sevgi bağı anlamına indirgemek için bir spesifik neden, ipucu göremedik. O nedenle kurba, burada senin için sevdiğin saydığın, yakın ilişkilerde bulunduğun kişidir. Odaklanılması gereken daha çok verilmek istenen mesajdır. Sen eğer ki bu hayatta, sevdiğin ve uğruna yanlış bir karar alabileceğin biri olarak anne-babanı görüyorsan kurba’yı anne-baba diye anla. Eğer ki ittifak kurduğun kişiyse, kurba’yı sevgi bağı kurduğum kişi diye anla, kan bağı ise kan bağı diye anla. Kısacası önemli olan mesaj.
Bir tek 4:135’de kurba yerine ‘’akrabin’’ kelimesi tercih edilmiş. Vurgu da ise değişiklik yok. Aynı zamanda ‘’anne-baba, zengin-fakir de olsa’’ şeklinde birkaç kelime daha eklenerek verilmek istenen mesaj vurgulanmış. Bu da bir nevi kelimeye değil mesajın önemli olduğuna bir örnek olabilir.
35:18 biraz bu anlamın dışına çıkıyor. Orada da yine ‘’velev kane za kurba’’ kalıbı geçiyor. Fakat verilmek istenen mesaj ‘’doğru olanı yapmak’’dan ziyade kişinin kendi yükünü sadece kendi yükleneceği yönünde. Argümanlarımız bu ayet için de geçerli.
PATTERN 3 ARGÜMANLAR
2:180: ''Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyorsa, ana babaya, yakınlara/akrabîne, uygun bir tarzda vasiyet etmesi muttakilere üzerine bir haktır.''
4:7 “Ana babanın ve akrabanın geriye bıraktıklarından erkeklere pay vardır; ana babanın ve akrabanın geriye bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. Gerek azından gerek çoğundan (hem erkeğe, hem de kadına) bir hisse ayrılmıştır.’’
4:33 ‘’Anne, baba ve yakınların/akrabûn bıraktıkları her şey için bir mirasçı tayin ettik. Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın paylarını da verin. Şüphesiz Allah, her şeye şahittir.’’
Akraba kelimesi bahsettiğimiz istisnalar dışında bu üç ayette geçmekte ve bu üç ayetin ortak noktası mirastan bahsedilmesi. Olay miras gibi yasal ve sınırları belirlenmesi gereken bir konu iken ‘’yakınlar’’ gibi göreceli bir kelimenin tercih edilemeyeceğini, bu yüzden akraba kelimesi ile kan bağının kastedildiğini düşünüyoruz.
Nisa 7-8 ayetlerinde peş peşe kurba ve akraba kelimesinin kullanılması da bu görüşü güçlendirmekte.
MEVEDDET AYETİ/42:23 ARGÜMANLARI
42:23 ‘’İşte bu, Allah'ın, iman edip salihâtı yapan kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben bu çağrıya karşılık yakınlıkta sevgiden/meveddete fî-lkurbâ başka sizden bir ücret istemiyorum.’’ Her kim bir iyilik yaparsa, onun için iyilikleri artırırız. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Çok Şükreden'dir.’’
Bu ayetteki meveddete fi-lkurba için farklı yorumlar var, tek tek hepsinin üzerinde durduk.
1- EHLİ BEYTE SEVGİ
42:23 ‘’İşte Allah'ın, îmân edip sâlih ameller işleyen kullarına müjdelediği budur! De ki: “(Ben) sizden buna (size olan teblîğ vazîfeme) karşı, akrabâlıkta (ehl-i beytime) muhabbetten başka bir ecir istemiyorum!” Kim bir iyilik yaparsa, kendisine onda bir iyilik artırırız. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayandır, iyiliklere çok mükâfât verendir.’’
Ayetteki ‘’meveddete fi kurba’’ kısmını, ‘’elçinin ehli beytine sevgi’’ şeklinde çevirmek en yaygın çevirilerden birisi. Yanlış. Sebepleri:
*Muhammed Esed tefsirinden alıntı : ‘’Lafzen, “yakın olanları (kurbâ) sevmekten”. Bazı müfessirler bunu “bana yakın olanlar,” yani Muhammed (s)’in akrabaları şeklinde anlarlar; oysa böyle “kişisel” bir talebin, “sizden hiçbir şey istemiyorum” şeklindeki önceki beyan ile çeliştiği açıktır''
* Yine Muhammed Esed tefsirinden : ‘’Ayrıca, kurbâ terimi ile ilgili olarak hiçbir mülkiyet zamirinin bilerek kullanılmaması bunun herhangi bir kişisel ilişki ile sınırlı olmadığını, tersine bütün insanlık için geçerli olan ortak bir ilişkiye işaret ettiğini göstermektedir. yani, kardeşlik/dostluk ilişkisine -bir başkasının maddî ve manevî iyiliğini düşünmeyi öngören temel ahlakî varsayıma işaret eden bir ilişki.’’
*Ehli beyt kelimesi ayette yok. Kur’an’da ehli beyt kelimesinin geçtiği tek yer Ahzab 33. Eğer ki spesifik bir şekilde ehli beyte hitap ediliyor olsaydı, Ahzab 33 de olduğu gibi ehli beyt kelimesi kullanılmaz mıydı? Onun yerine ise sahiplik eki dahi olmayan fi-kurba kullanılıyor.
*Ücret istemiyorum denildikten sonra ‘’illa/dışında’’ kelimesi gelerek bir şey istenilmesi, istenilen şeyin Kur’an’ın ana mesajlarından, ciddi önemi olan bir olayın istenileceğini gösterir. Elçinin, ehli beytine sevgi çağrısı yapmasını uygun göremiyoruz bu bağlamda. Eğer ki ehli beytin sevilmesi çok önde gelen bir olay olsaydı Kur’an’da, salat gibi, birden fazla yerde sürekli bahsedilmez miydi?
*Eğer ki kurbaya ehli beyt dersek, elçinin aile üyelerine koşulsuz bir sevgi istendiğini söylemiş oluruz. Çünkü ayetteki tavır bir rica değildir, çok önemli bir şekilde vurgu yapılarak emredilmiş bir emirdir. Fakat Kur’an’ın ilk karşı çıktığı şeylerden birisi sorgulamadan, aklı kullanmadan itaat/sevgi değil miydi? Hatta elçinin eşi, oğlu olduğu halde sapan insanlar yok muydu? Şimdi nasıl oluyor da Kur’an’ın ana mesajlarından birine ters düşen bir şeyi elçi müminlerden istiyor?
* Koşulsuz olarak ehli beyte sevgi istemek elçinin ehli beytine karşı denetleme görevi göstermesi gereken insanlar üzerinde de bir yük değil midir? Ne kadar objektif kalabilirler? Tanrı elçiden böyle bir şeyi yapmasını ister miydi?
* Meveddete karşılığını bulmuş sevgi/ karşılıklı sevgi demek. Tek taraflı sevgi ise ‘’hub’’ kelimesi ile ifade edilmekte daha çok. Bu da sadece müminlerin ehli beyte sevgi duymasından ziyade karşılıklı bir işin istendiğine dair delildir.
*Sizden başka bir şey istemiyorum ifadesi sadece o dönemin müminleri-müslümanları için değil evrensel olarak verilen zaman kısıtlaması olmayan bir mesajdır. Olayı elçinin ehli beytine indirgemek burada verilen evrensel mesajı gölgeler ve ayeti işlevsiz hale getirir.
Ehli beyt çevirisi bu delillerden dolayı getirilemez.
2- ‘‘ALLAH’A YAKLAŞMA KONUSUNDA SEVGİ VE ÇABA’’, ‘’ALLAH’A YAKLAŞTIRAN SEVGİ’’, ‘‘ALLAH’A YAKIN OLMAYI SEVİN’’
42:23 ‘’İşte Allah’ın, iman edip iyi işler yapan kullarına müjdelediği ödül budur. De ki: “Ben buna karşılık (Allah’a) yakın olmayı sevmenizden başka sizden herhangi bir ücret istemiyorum.” Kim güzel bir davranışta bulunursa onun (sevabını) güzelce artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, şükrün karşılığını çok verendir.’’
Meveddete fi kurba tamlamasına, ‘’Allah’a Yaklaştıran sevgi, Allah’a yakın olmayı sevin, çaba harcayın şeklinde mana verenler de bulunmakta. Fakat:
*Kurba kelimesi hiçbir zaman Allah’a yakınlaşma bağlamı veya ‘’ Allaha yakınlaştıran sevgi’’ gibi bir sıfat tamlaması içerisinde kullanılmadı.
*Kurba kelimesi hiçbir zaman Allah’a yaklaştıran işler/Allaha yakınlaşma vesilesi gibi bir bağlamın içerisinde de kullanılmadı.
*Ayetin içerisinde de ‘’Allah’’ kelimesi geçmiyor, mana olarak ekleniyor çeviri yapılırken.
*9:99 ‘’Çöl Araplarından bazıları da Allah'a ve âhiret gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve resulün dualarına vesîle edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gerçekten kendileri için bir yakınlık vesîlesidir. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir.’’
Yukarıdaki Ayette ‘’yakınlaşma vesilesi’’ ve ‘’Allaha yakınlık’’ için kullanılan kelime ‘’kurubet’’, kurba değil. Allaha yakınlaşma vesilesi gibi bir anlam veya Allaha yakınlık anlamları vurgulanmak istenseydi yine kurubet kelimesi ile bir cümle kurulmaz mıydı?
*Meveddete kelimesi kullanıldığı tüm ayetlerde ittifakı, sosyal bağları, dostluğu, sevgiyi vurgulayan bir şekilde kullanıldı. Hiçbir zaman Allah’a yakınlaştıran sevgi/Allah’a yaklaşmayı sevin şeklinde kullanılmadı. Meveddete’nin geçtiği ayetler: 5:82, 30:21, 60:7, 60:1, 29:25, 4:73.
* Furkan 57 ‘’ Söyle onlara: Ben bu hizmetime karşı sizden bir ücret istemiyorum. Ben ancak dileyen kişinin, Rabbine doğru yol tutmasını istiyorum.’’
42:23’ ü yani meveddet ayetini ‘’Allah’a yakınlık istiyorum’’, ‘’Allah yolunda çaba ve sevgi istiyorum’’, ‘’Allah’a yaklaşmanızı istiyorum’’ şeklinde çevirirsek, ayete, hali hazırda Furkan 57’nin zaten verdiği anlamı yüklemiş oluruz. Aynı manayı neden veremeyiz?
Birincisi ‘’sizden ücret istemiyorum illa/ancak …. istiyorum’’ kalıbı olan 2 tane ayet var. Birisi 42:23 incelediğimiz Meveddete ayeti, diğeri ise bu ayet, Furkan 57.
Furkan 57 ‘’illa’’ kelimesinden sonra ‘’men şâe en yetteḣiże ilâ rabbihi sebîlâ/ dileyen kişinin, Rabbine doğru yol tutmasını istiyorum.’’ geliyor.
42:23’ de ise ‘’illa’’ kelimesinden sonra ‘’meveddete fî-lkurba’’ kalıbı geliyor. Ve biz 42:23’ e de ‘’Allah’a yaklaşma konusunda sevgi ve çaba’’, ‘’Allah’a yaklaştıran sevgi’’, ‘’Allah’a yakın olmayı sevin’’ diye çevirerek resmen iki ayeti aynı kefeye koyuyoruz. Aynı kalıptan sonra gelen iki farklı cümle var, farklı yerlere vurgu yapılmış olması daha muhtemel değil midir oysa?
*Diğer bir şey ise ‘’sizden bir şey istemiyorum’’dan sonra aynı yere vurgu yapılmış olan iki ayet var. Ve ikisinde de aynı kalıp cümle kullanılıyor.
Yusuf 104 ‘’Oysa ki sen buna karşı onlardan bir ücret de istemiyorsun, bu, ancak alemlere bir öğüt/ in huve illâ żikrun lil’âlemîn.’’
Enam 90 ‘’Onlar, Allah'ın doğru yola sevkettiği kimselerdir, sen de onların yoluna uy. De ki: Ben, yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum, bu, ancak alemlere bir öğüt/in huve illâ żikrun lil’âlemîn.’’
Eğer ki 47:22 ve Furkan 57’de de aynı mesaj vurgulanmak istenseydi, yukarıda olduğu gibi ‘’bir şey istemiyorum’’dan sonra gelen kalıp, iki ayet için de aynı olmaz mıydı?
*’’Sizden hiçbir ücret istemiyorum’’ kalıbı olan ayetleri alt alta sıralarsak, kalıptan sonra gelen cümle farklı ise ayette de hep farklı bir vurgunun yapıldığını görürüz. Furkan 57 ve 42:23’de de kalıptan sonra gelen cümle birbirinden farklı ve bu, iki ayette farklı yerlere vurgu yapıldığına delil oluşturur. Ayetler:
-Yıldızları vurgunun değiştiği yerler için koyduk-
Furkan 57 ‘’Söyle onlara: Ben bu hizmetime karşı sizden bir ücret istemiyorum. **Ben ancak dileyen kişinin, Rabbine doğru yol tutmasını istiyorum.’’
Enam 90 ‘’Onlar, Allah'ın doğru yola sevkettiği kimselerdir, sen de onların yoluna uy. De ki: Ben, yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum, **bu, ancak alemlere bir öğüt.’’
Sebe 47 ‘’De ki: "Ben sizden herhangi bir ücret istemedim; o sizin olsun. **Benim ödülüm yalnız Allah'tandır. **Ve O, her şey üzerinde bir Şehîd, gerçek bir tanık..."
Hud 51"Ey toplumum! Bu tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. **Benim ücretim, beni yaratandan başkasına düşmez. **Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?"
Sad 86 ‘’De ki ey peygamber: “Bu mesajı tebliğime karşılık, sizden bir ücret istemiyorum **ve ben yapmacık uydurmalarla, peygamberlik taslayanlardan veya kendiliğimden bir yükümlülük getirenlerden de değilim.”
Ve
42:23 ‘’İşte bu, Allah'ın, iman edip salihâtı yapan kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben bu çağrıya karşılık **yakınlıkta sevgiden/meveddete fî-lkurbâ başka sizden bir ücret istemiyorum.’’ Her kim bir iyilik yaparsa, onun için iyilikleri artırırız. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Çok Şükreden'dir.’’
3- MÜŞRİKLERE HİTABEN, ‘’AKRABALIK BAĞIMIZA BİNAEN BANA ENGEL OLMAYIN’’ DENİLMİŞTİR.
Mana olarak bir yorum da elçinin kendi kan bağını öne sürerek, müşriklere ‘’akrabalığımızdan dolayı bana engel olmayın’’ demesidir.
Aynı zamanda yine, elçinin kendi kan bağını öne sürerek ‘’Akrabanız olarak beni sevip desteklemenizi istiyorum’’ manası da verilir.
* Şura 15 ‘’İşte bunun için, artık sen onlara çağrıda bulun. Buyrulduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevalarına uyma. Onlara de ki: “Allah'ın Kitap'tan indirdiği şeye inandım. Ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem buyruldu. Allah, bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da sizedir. Öyleyse aramızda çekişmeye gerek yoktur. Nasıl olsa Allah aramızı bulacak. Dönüş yalnızca O'nadır.’’
Şura 6 ‘’Allah'ı bırakıp da O'ndan başka dostlar ve ilahlar kabul edenlerin yaptıklarını, Allah görür ve gözetir. Ama onların yaptıklarını görüp, gözetecek, savunacak sen değilsin.’’
Şura 8 ‘’ Ve Allah isteseydi elbette onları bir ümmet olarak halkederdi ve fakat dilediğini rahmetine ithal eder ve zalimlere gelince: Onlara ne bir dost vardır, ne bir yardımcı.’’
Yukarıdaki ayetler meveddet ayetiyle aynı sure olan Şura suresinden. O zaman şunu diyebiliriz, surenin 23. ayetten önceki kısmında müşriklere karşı taviz vermeyen ve yüz çeviren bir tavır varken, 23. ayette birden bire yumuşanıp ''ey müşrikler akrabalık bağımıza binaen bana engel olmayın denmesi'' surenin bütünlüğüyle ve vermeye çalıştığı mesaj ile çelişir. Aynı şekilde hitabın müşriklere yapıldığı yorumunu da zayıflatır.
*Sadece Şura suresinde değil, Kur’an’ın genelinde bir rest vardır müşriklere karşı. Elçinin müşriklerden bir ricada bulunması Hud suresindeki Elçi Nuh’un, Enam suresindeki Elçi İbrahim’in tavrı ile çelişir. Müşriklerden ricada bulunmak elçilerin yapageldiği bir şey değildir, Kur’an’ın bütününde müşriklere karşı olan tavra bakarsak tavsiye edilen de değildir. Genelde tavır şu ayetlerdeki gibidir :
Hud 55: ''Allah dışındaki tanrılarınızdan uzağım. Hadi, hep birlikte bana tuzak kurun, bana hiç göz açtırmayın''
Hud 57 ‘’Yüz çevirirseniz bilin ki ben, size neyi tebliğ etmek için gönderildiysem onu tamamıyla tebliğ ettim ve Rabbim, sizin yerinize, sizden başka bir topluluğu geçirecek ve siz ona hiçbir suretle zarar veremezsiniz. Şüphe yok ki Rabbim her şeyi korur.’’
* Müminlere hitaben ‘’Akrabalığımıza binaen bana yakınlık duyun’’ gibi bir anlam verirsek, bu da yanlış olur çünkü zaten elçi ile yakınlık/müttefiklik kan bağına bağlı olarak kurulmaz ve istenmez. Hele ki elçi böyle bir şeyi isteyecek son insandır. Yakınlık/müttefiklik anlayışa bağlı olarak kurulur. O yüzden elçi burada kendisine yakınlık duyulması için bir şey isteyecek olsaydı bu akıl olurdu, kan bağı değil.
* ‘’Müfessirler bunu “bana yakın olanlar,” yani Muhammed (s)’in akrabaları şeklinde anlarlar; oysa böyle “kişisel” bir talebin, “sizden hiçbir şey istemiyorum” şeklindeki önceki beyan ile çeliştiği açıktır''
* ‘’Hiçbir mülkiyet zamirinin bilerek kullanılmaması bunun herhangi bir kişisel ilişki ile sınırlı olmadığını, tersine bütün insanlık için geçerli olan ortak bir ilişkiye işaret ettiğini göstermektedir.’’
Sonuç olarak ‘’akrabalık bağına binaen bana engel olmayın’’ ve ‘’Akrabanız olarak beni sevip desteklemenizi istiyorum’’ yorumu yanlıştır.
4- KURBA BURADA FUKARA,GARİP, YARDIMA MUHTAÇ ANLAMINDA KULLANILMIŞTIR. O YÜZDEN 42:23 FAKİRLERE DESTEĞİ VURGULAR
Bu yorum İhsan Eliaçığın yorumu ve sıkıntı şurada; surede zekat, fakirlere, miskine yardım, yetime yardım filan geçmiyor. Surenin bağlamı bu mesajlardan uzak. Ayrıca ayet de bu bağlamdan uzak, kurba kelimesi burada mesakin, yetama gibi kalıplarla kullanılmıyor. Ayrıca ‘’ihsanen’’ kelimesi de yok, iyilik yapın anlamında sıklıkla kullanılmıştı pattern 1’de. Kısacası, yukarıda bahsettiğim pattern 1’ e uyan bir yanı yok ayetin ki bu anlamı verebilelim. Aksine daha önceki patternlerin hiçbirinde kullanılmadığı bir şekilde ‘’fi-lkurba’’ şeklinde ‘’fi’’ edatıyla kullanılıyor. O yüzden kurba kelimesi ile yoksula, muhtaçlara yardımın kastedilmesinin zayıf bir ihtimal olduğunu düşünüyoruz. Aynı zamanda dediğimiz gibi kurba kelimesinin ilk defa fi edatı ile kullanılması da daha önce bahsedilmeyen ve vurgulanmayan bir anlam içerdiğine dair delil oluşturabilir.
5-‘’MEVEDDETE Fİ KURBA’’ HERKESİN KENDİ AKRABASINI GÖZETMESİNİ EMREDER
Edip Yüksel Çevirisi:
42:23 ‘’ALLAH, inanıp erdemli davranan kullarını böyle müjdeler. De ki "Ben sizden, akrabalık sevgisi dışında herhangi bir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik işlerse onun iyiliğini arttırırız. ALLAH Bağışlayandır, takdir edendir.’’
Edip Yüksel ‘’Herkesin kendi akrabalarını gözetmesini öğütleyen bu ayeti çarpıtıp, Muhammed peygamberin akrabalarına özgü kılanlar; ehl-i beyt, seyyidler ve şerifler diye Hindu Brahmanlar gibi imtiyazlı bir asalak sınıf oluşturmuşlardır.’’
* Bu yorumdaki sıkıntı, biz şartsız koşulsuz akrabalarımıza sevgi duymak zorunda değiliz. -Burada ‘’koşulsuz , şartsız’’ kalıbını kullanabiliriz çünkü ayetteki verilen şey bir rica değil, bir emir. Sen oraya akrabalığa sevgi koyarsan bu ‘’ne olursa olsun akrabalığa sevgi duymak şarttır’’ şeklinde yorumlanır- Kaldı ki o dönemde ki insanlar o sevgiyi duymak zorunda hiç değil. Aynı şey ‘’gözetmek’’ kelimesi için de geçerli, akrabalarıyla savaşanlar var.
*Surenin nerede indiği rivayetlere dayanıyor, bir kısmı Mekke demekte diğer bir kısmı 23’ den 26 ‘ya kadar Medine’ de indi demekte. Mekke’ de insin veya Medine’de insin, o dönemde, elçinin ve takipçilerinin, elçinin kendi soydaşları da dahil olmak üzere, her yönden tehditler altında olduğu, elçinin ve takipçilerinin bir mücadele/savaş içerisinde olduğu bir dönemde ‘’sizden bir şey istemiyorum sadece şunun dışında’’ denilerek, büyük bir vurguyla emredilmiş bir iş, gerçekten akrabaları sevmek mi?
*Ayrıca Nisa 7 ve 8. Ayetlerin açıklamasında değindiğimiz kan bağı için kullanılan kelimenin kurba değil akrabune/akrabine kelimeleri olması durumu da delil oluşturabilir.
Tüm bunların ışığında ‘’herkes kendi akrabasına sevgi beslesin, gözetsin’’ manasının verilebilmesi zayıf gözüküyor.
6- KARDEŞLİK BAĞLARI KURUN/SEVGİ BAĞLARI KURUN/YAKINLIKTA SEVGİ
Muhammed Esed Çevirisi:
42:23 ‘’Allah onu iman edip doğru ve yararlı işler yapan kullarına bir müjde olarak vermektedir. De ki, [ey Muhammed]: “Bu [mesaj] karşılığında sizden yol arkadaşlarınızı sevmenizden başka bir şey beklemiyorum. Kim güzel bir iş yap[ma erdemine ulaşır]sa ona daha büyük güzellikler bağışlarız: ve gerçek şu ki Allah, çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verendir.’’
Erhan Aktaş Çevirisi: 42:23 ‘’İşte bu, Allah'ın, iman edip salihâtı yapan kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben bu çağrıya karşılık “yakınlıkta sevgiden”¹ başka sizden bir ücret istemiyorum. Her kim bir iyilik yaparsa, onun için iyilikleri artırırız. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Çok Şükreden'dir.’’
‘’ 1- Allah\a giden yolda yakınlık kurmanızdan, birbirinizi sevmenizden.’’
* Bu yorumu destekleyen en sağlam argümanlardan birisi meveddet kelimesinin kullanıldığı diğer ayetlerdir. Meveddet kelimesinin, istisnasız bir şekilde, her kullanıldığı ayetin bağlamı içinde, sevgi bağı/sosyal bağ/yakın olma/birleşme/dostluk vurguları var. Meveddet kelimesinin 42:23 dışarısında kullanımları, 42:23’ de istenilen şeyin sosyal bağ/müttefiklik/sevgi bağı olması ihtimalini güçlendirir.
Meveddet geçen ayetler:
5:82 ‘’İman eden kimselere düşmanlık yönünden insanların en çetininin Yahudiler ve müşrikler olduğunu görürsün. Ve yine iman eden kimseler için sevgice/meveddeten daha yakın olanların da biz Nasarayiz diyenler olduğunu göreceksin. Bunun nedeni, kuşkusuz bunların içinde gerçekten büyüklük taslamayan keşişler ve rahipler olmasıdır.’’
30:21 ‘’O'nun ayetlerinden biri de, sizin için kendi cinsinizden eşler yaratmasıdır. Siz, onunla dinginleşir huzur bulursunuz. Birbirinize karşı, aranızda sevgi/meveddeten ve rahmet oluşturdu. Düşünen bir toplum için bunda nice ayetler vardır.’’
60:7 ‘’Allah'ın sizinle o düşmanlık ettiğiniz kimseler arasında bir sevgi bağı/mevedde kurması umulabilir. Çünkü Allah herşeye güç yetirir, çok bağışlayan ve çok acıyandır.’’
60:1 ‘’Ey iman sahipleri! Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar yerine tutmayın! Onlar, size Hak'tan geleni inkâr ettikleri, Rabbiniz Allah'a inandığınız için Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan çıkardıkları halde, siz onlara sevgi/bilmeveddeti sunuyorsunuz. Benim yolumda gayret sarf etmek, benim hoşnutluğumu kazanmak için seferber olduğunuz halde, içinizde onlara sevgi/bilmeveddeti gizliyorsunuz. Sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da en iyi ben bilirim. Sizden kim bunu yaparsa denge yolundan sapmış olur.’’
29:25 ‘’Ve İbrahim onlara dedi ki: “Siz Allah'ı bırakıp, dünya hayatında aranızda bir sevgi bağı/meveddete olsun diye, putları ilahlar edindiniz. Daha sonra kıyamet gününde, birbirinizi tanımaz hale gelerek ve her biriniz diğerine lanet okuyarak, varıp barınacağınız cehenneme düşeceksiniz ve sizin için orada yardımcılardan bir kimse de bulunmayacaktır.’’
4:73 ‘’Ama Allah'tan size bir zafer ihsan edildiğinde aranızda hiçbir sevgi ve dostluk/meveddetun yokmuş gibi davranarak “Keşke onlarla beraber bulunsaydım da, ben de büyük bir başarı elde etseydim” diyeceklerdir.’’
*Surenin adı Şura. Şura, konsül, komita, danışma kurulu demek. Surenin içinde de ayrılığa düşmemek, salatı ikame etmek, işleri danışarak yapmak, yardımlaşmak konularına değiniliyor.
Örneğin:
42:38 ‘’Rabb'lerinin çağrısına uyarlar ve salatı ikâme ederler. Onlar, işlerini birbirlerine danışarak yaparlar. Kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.’’
42:39 ‘’Bir haksızlığa, zulme uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.’’
42:13 ‘’O, size dinden Nûh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi; İbrahim'e, Mûsâ'ya ve İsâ'ya, tavsiye buyurduğumuzu yasa yaptı. “Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” Senin kendilerini davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini kendisine seçer ve kendisine yönelen kimseye doğru yolu gösterir.’’
Surenin genel bağlamı içerisinde dostluğu, yardımlaşmayı,danışmayı,ittifakı,ayrılığa düşmemeyi öneren bir yapısı olması, 42:23’de vurgulanan ‘’meveddete fi kurba ‘’ tamlamasının da yakınlık/dostluk/ittifak/sevgi bağı olması ihtimalini güçlendirir.
*Meveddet, karşılığını bulmuş sevgi/karşılıklı sevgi demek. Tek taraflı sevgi ise ‘’hub’’ kelimesi ile ifade edilmekte. Bu da sadece müminlerin ehli beyte sevgi duymasından ziyade karşılıklı bir işin istendiğine dair delil oluşturur.
* ‘’İlla’’ sonrasında vurgulanan şeyin Kur’an’ın ana mesajlarından biri, önemli bir yeri olacağından bahsetmiştik. Sevgi bağı/ittifak/birleşmek Kur’an da birçok defa vurgulanır, en önde gelen mesajlarından biridir.
* Ayrıca ayette bir emir, nüans belirtilmeden yapılması istenilen bir iş var. Akrabayı sevin dediğimizde bu bağlama uymuyor. Hangi akrabayı seveceksin, neden seveceksin, koşulsuz şartsız mı seveceksin, birçok nüans var. Ehli beyti sevin dediğinde, ehli beyt yanlış yola saptıysa da mı seveceksin, ehli beyt bozgunculuk çıkarıyorsa da mı seveceksin, yine nüans var. Ayet hiçbir şey belirtmeden emrediyor ama, yapacaksın diyor? O zaman verdiğimiz anlamlarda bir terslik var demek ki. Aynı soruları Tanrı yolunda ittifak kurmaya, güç yeşertmeye, sevgi bağı kurmaya soralım. ‘’Şu şu durumlarda Tanrı yolunda güç yeşertmek, ittifak kurmak yanlıştır’’ diyebilir miyiz? Bunların yapılmasının yanlış olacağı bir nüans belirtebilir miyiz? Hayır. Eğer ki imkanın varsa, şartlar bu emri yerine getirmene müsaitse, emri yerine getirirsin, düşünmezsin. Kısacası ayetin üslubu açısından da ‘’Allah\a giden yolda yakınlık kurmak, birbirimizi sevmek’’ anlamı daha uygun.
* H.t’den alıntı ‘’ elçi muhammed diyor ya kuran'da sizden akrabalık sevgisi dışında bir şey beklemiyorum diye. şimdi hepsiyle akraba mıydı elçi muhammed oradakilerin -her insan akrabadır eki eki geyiğini bırakalım konu bu değil çok açık-? değildi abi. oha beyler. büyük ihtimalle o akrabalık diye geleneksel meallerde çevrilen şey bayağı bayağı comradeship/yoldaşlık.’’
Tüm bu argümanlardan dolayı bu ayetteki meveddete fi kurba ifadesinin kardeşliği, yoldaşlığı, ittifakı ve bu ilişkiler içerisinde sevgi bağı kurulmasını emrettiğini düşünüyoruz.
ERHAM AYETLERİ ARGÜMANLARI
NİSA 1
‘’ Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve erham(bağlarını koparmak)dan sakının/ ttekû. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.’’
Burada kullanılan erhamın ittifak/sosyal bağları korumak anlamında kullanıldığını düşündük ilk başta. Fakat şöyle bir sıkıntı var ki bu verdiğimiz sosyal bağları koruyun/dostluğu koruyun anlamı, surenin devamı ile örtüşmemekte.
Nisa 1’den sonra gelen ayetler:
4:2 Yetimlere, mallarını verin; onların iyi mallarını kötü mallarınızla değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırarak yemeyin. Kuşkusuz, bu büyük bir vebaldir!
4:3 Eğer yetimler konusunda hakkaniyetli olamayacağınızdan korktuysanız, o zaman uygun olan o kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Eğer o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, o zaman bir tanesini ya da Yeminle hak sahibi olduğunuzu nikahlayın. Haksızlık etmemek için en uygun olan budur.
4:4 O kadınlara, vadettiklerinizi bir hak olarak verin. Eğer gönül rızası ile ondan bir kısmını size verirlerse, o zaman onu dilediğiniz gibi yiyin.
4:5 Allah'ın, sizi kaim kıldığı malların idaresini aklı ermezlere bırakmayın. O mallarla onların geçimlerini temin edin ve onları giydirin. Onlara uygun şekilde davranın.
4:6 Yetimlerinizi, nikah çağına erişinceye kadar gözetleyin. Olgunluk yaşına geldiklerinde mallarını kendilerine verin. Büyüyünce onlara kalacak düşüncesiyle, mallarını acelece ve haddi aşarak yemeyin. Durumu iyi olan malı yemeye tenezzül etmesin. Durumu iyi olmayan da maldan uygun bir şekilde yararlansın. Onlara mallarını teslim ettiğinizde, onlar adına tanıklar bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.
4:7 Anne, baba ve yakın akrabanın bıraktıklarından; erkeklere, anne ve baba ile yakın akrabanın bıraktıklarından; kadınlara, az olsun çok olsun farz olarak bir pay vardır.
4:8 Mirasın paylaşılması esnasında, orada bulunan yakınları, yetimleri ve yoksulları da yararlandırın ve onları incitmeyecek bir üslup kullanın.
4:9 Arkalarında küçük ve aciz evlat bırakanlar, onlara karşı nasıl endişe duyuyorlarsa, aynı endişeyi onlar hakkında da duysunlar. Allah'a karşı takva ehli olsunlar ve doğru olan şey neyse onu söylesinler.
4:10 Haksız şekilde yetimlerin mallarını yiyen kimseler, ancak karınlarına ateş doldurmuş olurlar. İşte onlar, yakında kızgın alevli ateşe atılacaklardır.
Yani tüm bu ayetlere baktığında genel olarak hak yememek, adaletli olma ,miras, kadınlar gibi konular hakkında öğütler var ve Nisa 1’deki erhama dostluk/sevgi bağı/ittifak anlamı vermek alakasız kalıyor.
Bu yüzden Nisa 1’de geçen erham bağlarınızı koruyun ifadesi ile yakın olduğun, kan bağın bulunan, evlatlığın, eşin, miras bırakacağın kişiler ve bu kişilere karşı olan hukuka, haklara uyman ve adaletli davranman isteniliyor olmasının muhtemel olduğunu düşünüyoruz.
MUHAMMED 22
47:22 ‘’ Demek siz iş başına gelecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaksınız ve ‘’erham’’ bağlarınızı koparacaksınız/tukatti’û erhâmekum öyle mi?’’
Transcript : ‘’Fehel ‘aseytum in tevelleytum en tufsidû fî-l-ardi ve tukatti’û erhâmekum’’
Tevelleytum kelimesinin iki farklı manası bulumakta. Birincisi gücü, yönetimi ele geçirmek, diğeri ise kökeninden dönmek, yüz çevirmek, vazgeçmek, terk etmek. Tevelleytum kelimesi sayesinde de ayete iki farklı açıdan yaklaşabiliyoruz:
Birincisi: Siz gücü, idareyi ele geçirdiğinizde bozgunculuk çıkaracak, erham bağlarını keseceksiniz.
Diğeri ise: Siz imandan vazgeçtiğinizde, yoldan döndüğünüzde, bozgunculuk çıkaracaksınız, erham bağlarını keseceksiniz.
Bağlamın içerisinde daha çok münafıklar var fakat bu ayet aynı zamanda betaların da genel olarak davranış tipini açıklamakta. O yüzden bu ayetin bağlamını sadece münafıklara indirgeyemeyiz. Burada bir beta semptomu ele alınmaktadır.
*Burada bir sıkıntı var. Eğer ki erhama kan bağı dersek, anlam betaların kendi kan bağlarını koparacaklarını ve genel olarak toplum içerisinde birbiriyle kan bağı bulunan insanlara karşı savaşacakları anlamına gelir. Fakat bunun realite de bir karşılığı yoktur.
*Elçi Muhammed ilk vahyi almadan önce gücü elinde bulunduran Mekkeliler, Elçi Muhammed’in akrabalarıyla olan ilişkilerini kesmeye çalışmışlar mıdır? Hayır. Elçi Muhammed Tanrı yolunda ittifak yeşertmeye başladığında o ittifakın önü kesilmeye çalışılmıştır. Fakat buradaki erham’a kan bağı dersek, müşriklerin, milletin kan bağına dayalı sosyal ilişkilerini kesmeye çalışmaları gerekiyordu. Olayı Mekke Medine’den çıkarıp genel olarak düşünürsek, tapınakçılar/betalar, akrabalığa karşı mı savaşırlar, yoksa hakikat yolunda kurulmuş ittifaklara karşı mı?
Enfal 73: ‘’İnkar edenler birbirlerinin velileridir/dostlarıdır. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk olur.’’
Muhammed 22 ‘’ Demek siz iş başına gelecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaksınız ve ‘’erham’’ bağlarınızı koparacaksınız öyle mi?’’
*Enfal 73’ de bozgunculuğun çıkmaması için önerilen şey nedir? Birleşmek, sevgi bağı, ittifak kurmak. Muhammed 22’ de betaların bozgunculuk çıkarırken aynı zamanda yapacağı iş nedir? Erham’ı kesmek. Erhamın nasıl anlamları bulunmakta? Dostluk/sevgi bağı/yakın ilişki.
*Aşağıdaki bazı kesitlerini yazdığımız ayetler betaların Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi koparacaklarını ve ‘’la yuslihun/barışa yanaşmamak/ıslah etmemek/sosyal ilişkileri düzeltmemek’’ şeklinde davranacaklarını gösteriyor. Bu bağlamın içerisinde betaların semptomlarından bahsediliyor ve akrabalık bağlarını koparmaya çalışmanın bu bağlam içinde bir yeri yok, geçmemiş.
47:22 ‘’tufsidû fî-l-ardi /yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar ve erham bağlarını koparırlar’’
13:25: ‘’ Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar/ yufsidûne fî-l-ardi’’
2:27 : ‘’ Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar/ yufsidûne fi-l-ard.’’
26:152 "Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor/ yufsidûne fî-l-ardi ve ıslah etmiyorlar/barışa yanaşmıyorlar/ lâ yuslihûn
27:48 ‘’Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar/ yufsidûne fî-l-ardi ve ıslah etmiyorlardı/barışa yanaşmıyorlardı/ lâ yuslihûn.’’
(yuslihun "dünya işlerinin, sosyal ilişkilerin düzeltilerek, geliştirilerek yaşanması'' .)
Muhammed 22’nin Nisa 1 ile İlişkisi
Nisa 1’ e dönersek. Orada ‘’tteku erham’’ denilerek erham bağlarının korunması isteniliyordu. Muhammed 22 ile ‘’tukatti’u erham’’ denilerek bağların koparılmaya çalışılacağı söylendi. Yani Muhammed 22 ile Nisa 1 arasında bir ilişki olabilir, daha önce dediğimiz gibi bu iki ayete bakarak ilk önce ikisinde de dostluk/sevgi bağı anlamı geçtiğini düşündük fakat sonrasında Nisa suresinin bağlamı içerisinde Nisa 1’e sevgi bağı anlamını vermek yersiz durdu. Yine bu iki ayetin arasındaki ilişki olabileceğine bir parantez açıp bu şekilde bırakıyoruz.
*Muhammed 22 ile Benzer İki Ayet
Bakara 205 :‘’İş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.’’
Tevbe 47: ‘’Eğer sizinle çıksalardı, bozgunculuktan başka bir şey yapmazlardı; sizi fitneye düşürmek için koşuştururlardı. İçinizde, onlara kulak verecekler de olurdu. Kuşkusuz Allah, zalimleri en iyi bilendir.’’
*Bu iki ayet de yine aynı şekilde müşriklerin ve münafıkların hedefinin ittifakı bozmak olduğunu göstermekte. Başlık süreçlerinden de bilmekteyiz ki betaların sorunu kan bağı ile değil ittifak kuran insanlarla.
Bu sebeplerden dolayı Muhammed 22’de geçen erham bağları sosyal ilişkiler/ittifak/dostluk/müttefiklik bağları olduğuna daha yakınız.
ENFAL 75
Enfal 72 : ‘’Gerçekten de iman edip hicret eden, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad veren, onları barındırıp yardım edenler, işte bunlar birbirlerinin dostlarıdırlar/ba’duhum evliyâu ba’d. İman ettiği halde henüz hicret etmemiş olanlar, hicret edinceye kadar onlar üzerinde herhangi bir velayet hakkınız yoktur. Bununla beraber dinde sizden yardım isterlerse, sizinle arasında antlaşma bulunanlar aleyhine bir durum olmadıkça, onlara yardım etmeniz de üzerinize borçtur. Allah bütün yaptıklarınızı görüp duruyor.’’
Enfal 75: ''Daha sonradan hicret edip sizinle beraber savaşa katılanlar da sizdendirler. Bir de ‘’ulu-lerham’’olanlar, Allah'ın kitabına göre, birbirlerine evladırlar/ba’duhum evlâ biba’din. Şüphe yok ki, Allah her şeyi bilir.''
’’Medîne’ye hicretten sonra Hz. Peygamber Muhâcirlerle Ensar arasında kardeşlik esasını ortaya koymuş, bu da onların birbirlerine mirasçı oldukları şeklinde bir anlamaya sebep olmuştu (72.ayet). Bu âyet (75.ayet), mirasın sadece kan bağı ile belirlendiğini bildirmektedir.’’ Klasik tefsir bu şekilde. Enfal 75’Deki Evla kelimesini, enfal 72’deki evliya ve velayet kelimelerini mirasçı olmak, erham’ı da kan bağı şeklinde çeviriyorlar.
*72. Ayetin 75. Ayet ile nesh edildiği söylenir. Enfal 72’de ‘’evliya’’ kelimesini ‘’mirasçı’’ olarak çevirince ayet sana muhacir ve ensarın birbirlerine mirasçı olabileceklerini söyler. 3 ayet sonra Enfal 75’de evla’ya mirasçılık, erham’a da kan bağı deyince bu sefer, ayet sadece kan bağı olanların birbirine mirasçı olduklarını söylediğinden dolayı 72 ve 75 birbiriyle çelişmiş olur ve 72. Ayet, 75 ile nesh edilir. Fakat Kur’an’da nesh olmaz, açıklama için şu videoya bakabilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=rUblKdkyyV0
*İlk olarak 72. ayette mirasa yorulan evliya kelimesinin koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar,dostlar şeklinde anlamları bulunmakta. Anlamları içerisinde mirası doğrudan işaret eden bir olay yok. Geleneksel çeviri tüm bu anlamları kenarı atıp ayete ve kelimeye zorlama bir anlam verip manayı daraltmakta. Hatta Enfal 73’de müşrikler birbirlerinin evliyasıdır denilmekte. Hemen bir sonraki ayette‘’ Velleżîne keferû ba’duhum evliyâu ba’d’’ bu ifade geçiyor. Burayı da kafirler birbirlerinin mirasçısıdır diye çevirmemiz gerek o zaman?
*Yine 72. ayette geçen ‘’mirasçılık hakkı’’ diye çevirilen ‘’velayet’’ kelimesinin de sorumluluk, yükümlülük anlamları var.
*‘’Erham sahipleri birbirine daha evladır’’ kelimesindeki evla kelimesinin ise daha yakın, daha layık, daha değerli, en yakın, birbirine hak sahibi/sorumlu olmak, birbirine öncelikli olmak anlamları bulunmakta. Baktığında yine miras ile alakasız.
*Yani basitçe, 72. ayette muhacir ve ensar birbirlerinin evliyasıdır/dostudur/müttefikidir. Hicret etmemiş olanlara gelince onlara karşı sizin bir velayetiniz/yükümlülüğünüz/sorumluluğunuz yoktur. Fakat sizden yardım isterlerse, nüans gözeterek, yardım etmelisiniz denilmekte. Olayın miras ile alakası yok.
75. ayetin de yine spesifik olarak miras ile hüküm verdiğini söyleyemeyiz.
*Birincisi 75. Ayette geçen ve mirasçılık anlamı verilen ‘’evla’’ kelimesinin mirasçı gibi bir anlamı yok. Evla kelimesi hiçbir zaman miras ayetleriyle veya miras ile ilgili bir bağlamın içerisinde kullanılmadı. Evla’nın geçtiği ayetler 3:68, 4:135, 8:75, 19:70, 33:6, 75:34, 47:20
*Diğer bir sebep ise Enfal suresi gerek 75’ in hemen öncesinde gelen ayetler olsun gerek surenin genel çehresi olsun kardeşliğe/birliğe/ittifaka vurgu yapan bir sure. Surenin son kısmını mirasçılıkla sınırlamak demek ayeti, surenin vermeye çalıştığı genel çehreden tamamen alakasız bir yere götürmek demek.
Suredeki ayetlerden bazıları:
8:1 ‘’ O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin’’
-Aranızı düzeltin kısmı ‘’kardeşlik bağlarınızı güçlendirin, kardeşlik bağlarınızı canlı tutun’’ şeklinde de çevrilmekte-
8:46‘’Allah'a ve Peygamberine itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra zayıflarsınız ve kuvvetiniz kalmaz’’
8:60 ‘’ Allah düşmanlarıyla size düşman olanları ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz, fakat Allah'ın bildiği düşmanları korkutmak için onlara karşı kullanmak üzere gücünüz yettiği kadar kuvvet ve besili at hazırlayın’’
8:63‘’ O, onların (mü'minlerin) kalplerinin arasını uzlaştırdı. Sen yeryüzünde bulunanların tümünü harcasaydın onların kalplerinin arasını uzlaştıramazdın ama Allah aralarını uzlaştırdı. Şüphesiz O yücedir, hakimdir.’’
8:66 ‘’Artık sizden yüz tane sabır ve sebat sahibi, ikiyüzü yener ve siz bin kişi olsanız Allah'ın izniyle iki binini altedersiniz’’
8:74‘’ İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.’’
8:73 ‘’ İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk olur.’’
*Tüm bunlardan farklı olarak Muhammed Esed’in yorumu bulunmakta.
Enfal 75 ‘’Ve bundan sonra inanıp da zulmün egemen olduğu diyardan göç edecek ve [Allah yolunda] sizinle birlikte çaba sarf edecek olanlara gelince, bunlar [da] sizdendirler; [işte böyle] sıkıca birbirine bağlanıp yakınlık kazananlar/ulu-lerham, Allah’ın koyduğu düstura göre birbirleri üzerinde temelden hak sahibidirler. Gerçek şu ki, Allah’tır her şeyin aslını bilen.’’
Ulu-lerham denilerek aynı müslüman mümin ayrımı benzeri bir ayrım yapılıyor ve bu ulu-lerham birbirleri üzerinden hak sahibidirler deniliyor. Ahzab 6 ‘da benzer bir anlam verme durumu var. Bizce bu yorum biraz zorlama kaçmakta. Çünkü meale eklenen ‘’işte böyle’’ kısmı ayete dahil değil, tamamen ekleme. Aynı zamanda Tanrı zaten müslüman ve mümin ayrımı yapmış, bir de üstüne ulu-lerham diyerek ayrı bir sınıf oluşturması zorlama kalıyor.
Bundan dolayı biz ulu-lerham tabiri ile bu ayette gerçekten de aralarında kan bağı bulunan insanların kastedildiğini, bu insanların birbiri üzerinde gerek yasal gerek sosyal olarak daha sorumlu ve yükümlü olduğunun bildirildiğini düşünüyoruz. Bunun içerisinde kesinlikle miras konusunun olması muhtemel, sadece tüm ayetin mirasçılığa indirgenmesini yanlış buluyoruz. Çünkü miras konusu o dönem kesinlikle muhacir ve ensarın sorduğu, soru işareti olan veya karışıklık çıkan bir konu olabilir, fakat tüm bu ayeti mirasçılığa indirgemek ayetin anlamını daraltmakta ve yersiz kaçmakta.
AHZAB 6
33:6 ‘’Peygamber, mü'minlere nefislerinden daha evlâdır, eşleri de onların anneleridir, ‘’ulu-lerham’’ da Allahın kitabında birbirlerine diğer mü'minlerden ve muhacirlerden daha evlâdırlar. Ancak dostlarınıza/evliya-ikum bir iyilik yapmanız müstesnâ, kitapta o yazılı bulunuyor.’’
Klasik tefsir şu şekilde ‘’Bu ayet inmeden önce birbirlerini kardeş edinen Ensar ile Muhacirler yani Mekke’den hicret eden Müslümanlarla Medine’de onlara yardımcı olan ve birçok şeylerini onlarla paylaşan mü’minler birbirlerine mirasçı oluyorlardı. Bu ayetin gelmesiyle bu uygulamaya son verilmiş, mirasın sadece kan bağı olanların birbirleri arasında olması gerektiğini ortaya koymuştur.’’
Yani ulu-lerham kan bağı, evla ise mirasçılık diye çevrilmekte aynı Enfal suresinde olduğu gibi.
Yine Muhammed Esed enfal 75’e verdiği yorumla aynı olarak şu şekilde bir çeviri yapıyor
‘’Peygamber, müminler üzerinde, onlar[ın kendileri üzerinde sahip olduğun]dan daha büyük hak sahibidir, ve [o’nu bir baba gibi gördüklerinden] Peygamber’in eşleri onların anneleridir: [bu şekilde] yakın olanlar, Allah’ın buyruğu gereğince, birbirleri üzerinde [Yesrib’deki] müminlerden ve [Allah rızası için oraya] göç etmiş olanlardan daha fazla hak sahibidirler. Ancak [öteki] yakın dostlarınıza karşı da en güzel şekilde davranmalısınız: bu [da] Allah’ın buyruğu gereğidir.''
Yani ulu-l erham yine ayrı bir sınıf olarak müminlerin ve diğer hicret edenlerin üstünde tutulmakta. Bize göre yine bu yorum zorlama ve gerçekçi gözükmemekte. Çünkü Kur’an’da zaten bir mümin müslüman ayrımı var, üstüne bir de müminlerin de üstünde olan ulu-lerham şeklinde bir sınıfa atıf yapılması zorlama bir yorum.
*Miras konusunda ise yine bir spesifik bir indirgeme olduğunu düşünmüyoruz. Enfal 75 için sunduğumuz argümanlar bu ayet için de geçerli.
*Ek olarak her erham ve evla kelimesini mirasa yorarsak, miras konusu, aynı salat konusunda olduğu gibi, Kur’an’ın her tarafına saçılmış halde oluyor. Tanrı oruç, hac, kurban gibi konularda muhkem ayet verirken bunu bir yerde verir ve geçer, genel olarak Kur’anda’ki tavır böyledir. Fakat şimdi biz her erham'a kan bağı, her evla'ya da miras dersek, miras konusu bi Enfal suresinde geçiyor, sonra Ahzab suresinde, sonra Nisa suresinde… Muhkem ayetler konusundaki Kur’an’ın genel tavrı ile çelişen bir durum oluşuyor.
*Miras hükümleri tam da oruç, hac gibi konulardaki hükümlerin verildiği tarzda Nisa suresinde anlatılıyor zaten. Neden tekrardan Kur’an’ın bir orasında bir burasında bir puzzle gibi miras hakkında ayetler devam ediyor? -4:7,8,11,12,32,33,19,176 ayetleri miras ile ilgili ayetler- O ayetlerdeki tavır, kullanılan kelimeler de tamamen erham kelimesinin geçtiği ayetlerden farklı. Evla, evliya ve erham kelimeleri mesela bir kez bile kullanılmamış miras ayetlerinde. Miras ayetlerinde sıkça tekrarlanan vasiyet, varis gibi kelimeler de erham, evla, evliya kelimelerinin geçtiği ayetlerde hiç kullanılmamış.
*Bunun dışında ayetin son cümlelerindeki dostlarınıza bir iyilik yapmanız dışında ifadesindeki marufa kelimesini vasiyet olarak çevirmek çarpıtmanın en uç seviyesidir, marufa hiçbir zaman vasiyet anlamında kullanılmamıştır, bu ayette marufa münkerin, zıttıdır. İyiliktir, güzelliktir, iyi davranmaktır. Ayeti kendi vermek istedikleri anlama göre çevirmeye çalışmaktır bu yaptıkları.
*Ayrıca Enfal 75 ile Ahzab 6 ‘da aynı ‘’veulû-l-erhâmi ba’duhum evlâ biba’din fî kitâbi’’ kalıbı kullanılmakta. Bu birinde bu kalıp ile ne kastedildiyse diğer ayette de muhtemelen aynı şeyden bahsedildiğini göstermekte.
Kısacası biz aynı Enfal 75’de olduğu gibi burada kullanılan ulu-lerham ifadesini kan bağı olarak anlıyoruz. Birbirine daha ‘’evladırlar’’ cümlesini ise birbirine daha yakın ve sorumlu olmak olarak anlıyoruz. Miras konusu da tabii ki bu ifadenin içerisinde aydınlatılan bir konu olabilir fakat Kur’an evrensel bir kitap ve kullanılan kelimeler olayı sadece mirasa indirgemek için yeterli delili sunmamakta.
MÜMTEHİNE 3
60:3 ''Kıyamet günü akrabalarınız/erhamukum ve çocuklarınız size asla fayda sağlamazlar. Sizin aranızı ayıracaktır. Ve Allah yaptıklarınızı en iyi görendir.''
Buradaki erham’a sana dünya hayatında yardımcı olmuş, senin yanında bulunmuş yakınların/dostların/kan bağı bulunan yakınların ifade edilmekte. Yine mesajın kelimeden daha önemli olduğunu düşündüğümüz bir ayet. Alman gereken mesaj, dünyada senin yanında olmuş, sana yardımcı olmuş olan insanların dahi senin hükmün için bir şeyi değiştiremeyeceği, sadece Tanrı’nın eline kalacağın gerçeği.
Ayrıca Mümtehine 3’ün hemen ardından gelen Mümtehine 4’de elçi İbrahim ve babasının ilişkisinden bahsedilmesi bize erham kelimesinin kan bağı anlamında da bir yerlerde kullanılacağının ipucunu vermekte.
Mümtehine 4: Ancak İbrahim'in babasına: "Allah'tan olacak olana gücüm yetmez, fakat senin için bağışlanma dileyeceğim" sözü hariç. İbrahim'de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için iyi bir örnek vardır. Onlar halklarına şöyle demişlerdi: "Biz, sizden ve sizin Allah'ın yanı sıra kulluk ettiğiniz şeylerden kesinlikle uzağız. Biz, sizi reddediyoruz. Siz, ilahın yalnızca Allah olduğuna inanıncaya kadar bizimle sizin aranızda düşmanlık ve buğz devam edecektir. Rabb'imiz! Yalnız Sana dayandık, yalnız Sana yöneldik. Ve dönüş yalnızca Sana'dır."
KURBA PATTERN 1 ARGÜMANLARI
Kurba kelimesinin mesakin, yetama, ibn sebil gibi kelimelerle kullanıldığında senin elinin dokunabileceği ve yardıma muhtaç arkadaşların, dostların, aynı yolda olduğun insanların, komşularının, yakınlarının vurgulandığını söyledik.
En başta bu yorumun delili olarak ayetlerin bağlamını sunabiliriz. Ayetler apaçık ki toplumun muhtaç kesimini vurgulamakta. Bu bağlam içerisinde de tanrı bazı kelimelerle o insanları işaret etmekte. Kurba/yakınlar kelimesi de bunun içerisinde. Burada bu kelimeyi dostluk/müttefiklik anlamını vermek için de, akrabalık/kan bağı anlamına indirgemek için de bir sebebimiz yok. Tanrı içinde yaşadığın toplumdaki muhtaç olan yakınların, yetimler, ebeveynlerin, yolda kalmışların bir başına bırakılmasını istemiyor. Bu yönde iş üretilmesini, değer sunulmasını istiyor. Yukarıdaki kurba, mesakin, yetama gibi kelimelerle de yardım edilecek kişiler detaylandırılmış ve bize hedef gösterilmiş kısacası.
Eğer senin hayatında yardıma muhtaç kişiler kan bağı olan kişilerse o ayetlerdeki kurba senin için aynı zamanda kan bağına işaret eder. Fakat ayetteki kurba’yı kan bağına indirgersek yardıma ihtiyacı olmayan insanlara sırf kan bağımız bulunduğu için onlara öncelik tanıyabiliriz. Bu da ayetin özünden sapmaktır, ayeti hayata geçirememektir çünkü bağlam gerçekten toplumun muhtaç kesimine odaklanır, onlara değer sunulmasını vurgular.
İhsan Eliaçık’ın konu hakkındaki bir yazısı :
‘’Mesela “Zi’l-gurba” tabiri var. Genellikle şöyle geçer: “Öksüze (yetim), yoksula (miskin), yakınlara (zi’l-gurba), yolda kalmışa (ibnu’s-sebil), boyunduruk altındakilere (rigâb), borçlulara (ğarâim) verin…” Bu sıralanış pek değişmez. Dikkat edilirse burada ‘yakınlar” diye çevirilen “zi’l-gurba” hariç diğerleri hep bir mahrumiyeti ve mağduriyeti ifade eder. Ama “yakınlar” tabiri kişinin soy/nesep bakımından ilişkisini ifade ediyor ki sıralanıştaki mantığa uymuyor. Şu halde “zi’l-gurba” yetim, yoksul, köle, borçlu cinsinden bir şey olmalı ki veriş mantığına uysun. Yani bir mahrumiyet, mağduriyet, yoksunluk ve yoksulluk durumu ortadan kalksın…’’
8:41 ARGÜMANLARI
8:41 ‘’Ve iyice bilin ki ganimet olarak elde ettiğiniz şeyin mutlaka beşte biri Allah'ın ve Peygamberin ve yakınların/veliżî-lkurbâ ve yetimlerin ve yoksulların ve yolda kalmışlarındır. Allah'a inanmışsanız ve hak ile batılın ayrıldığı, yani iki ordunun birbiriyle buluştuğu gün kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz ve Allah'ın her şeye gücü yeter.’’
Geleneksel çeviri yukarıdaki yakınlar diye çevrilen yere elçinin ehli beyti olarak çevirmekte. Buna karşı olarak argümanlar:
*Kurba kelimesi hiçbir zaman mesakin, yetama gibi kelimelerle kullanıldığında, elçinin ehli beyt’i bağlamın içerisinde değildi.
*Ehli beyt ifadesi Kur’an da Ahzab 33 de bir kez geçer ve ehli beyt diye açıkça söylenir. Onun dışında da ehli beyt kullanılmaz. Şimdi bu ayette spesifik olarak sadece ehli beyt kastedilecek olsaydı,ehli beyt ifadesi kullanılmaz mıydı?
Bu yüzden buradaki kurba pattern 1 içerisindedir, pattern 1 ‘de kurba nasıl kullanılmışsa burada da o şekilde kullanılmıştır ki zaten ayetin içerisinde pattern 1’deki mesakin, yetama gibi diğer kelimeler de vardır gördüğünüz gibi.
59:7 ‘’Allah'ın, fethedilen köylerin mallarından Peygamberine verdiği ganimetler artık Allah'ındır ve Peygamberin ve yakınların/liżî-lkurbâ ve yetimlerin ve yoksulların ve yolda kalmışların; bu da, o malın, sizin içinizdeki zenginlerin ellerinde devreden bir mal, bir sermaye olmaması içindir ve Peygamber, size ne verirse alın onu ve neden vazgeçmenizi emrederse vazgeçin ondan ve çekinin Allah'tan; şüphe yok ki Allah'ın azabı çetindir.’’
Bu ayet, ‘’o malın, sizin içinizdeki zenginlerin ellerinde devreden bir mal, bir sermaye olmaması içindir’’ cümlesi ile pattern 1 ayetleri ile amaçlananı da ortaya koymaktadır.
BAKARA 215
2:215 ‘’Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey; anne-babaya, yakınlara/akrabîne , yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlaradır Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.”
*Ayette kurba yerine akrabine kelimesi kullanılmış. İlk önce beraberinde kullanılan kelimeler pattern 1’e uyduğu için akrabine kelimesinin de kurba kelimesi gibi kullanıldığını ve bir değişiklik katmadığını düşündük. Fakat akrabine kullanılan ayetler genellikle kan bağına işaret eden ayetler olmasından ve akrabine kelimesinden hemen önce anne-baba kelimelerinin geçmesinden dolayı burada akrabine ile kan bağı biraz daha anlam bakımından vurgulanmış olabilir.
NİSA 7-8 AÇIKLAMASI
Bu ayetler kurba ve kan bağı anlamında kullanılan akraba kelimesinin ayrımını yapmaktaydı.
4:7 “Ana babanın ve akrabanın geriye bıraktıklarından erkeklere pay vardır; ana babanın ve akrabanın/akrabune geriye bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. Gerek azından gerek çoğundan (hem erkeğe, hem de kadına) bir hisse ayrılmıştır.’’
2:180: ''Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyorsa, ana babaya, yakınlara/akrabîne, uygun bir tarzda vasiyet etmesi muttakilere üzerine bir haktır.''
Şimdi yukarıdaki ayetlerle akrabune/akrabine mirastan pay alma konusunda yasal bir hakka sahip oluyor. Bunu ayetlerin son cümlesinden ''hisse ayrılmıştır'' ve ''muttakiler üzerine bir haktır.'' sözlerinden anlarız.
4:8 ‘’Miras taksim edilirken yakınlar/ulu-lkurba, yetimler, yoksullar bulunursa o maldan onları da rızıklandırın ve kendilerine güzel sözler söyleyin.’’
Nisa 8’ de ise miras taksim edilirken ‘’ulû-lkurbâ’’ da orada olursa onlara da verin, güzel söz söyleyin, görmezden gelmeyin deniliyor fakat ‘’ulû-lkurbâ’’ ya herhangi yasal/resmi bir hak tanınmıyor çünkü ''hak kılındı'', ‘’hisse ayrılmıştır’’, ''farz kılındı '' gibi bağlayıcı bir emir yok.
*Şimdi buradan yola çıkarak 4:8’deki kurba ve 4:7’ deki akrabune kelimeleri ile aynı kavrama işaret edilmemiş olması gayet muhtemel. Birinci sebebi, akrabune’den bahsedilirken -4:7, 2:180- yasal hak tanındı fakat bu kurba -4:8- için geçerli değil. Orada bulunurlarsa verin deniliyor, belli bir durum altında nüans belirtilmiş, yasal hak verme yok. Demek ki kurba ve akrabune aynı şeyler değiller. İkinci sebebi Tanrı iki farklı kelimeyi boş yere mi kullandı? Art arda gelen ayetlerde aynı şeyi kastetmek isteseydi mantıken aynı kelimeyle devam etmez miydi?
4:8’deki kurba nedir sorusunu cevaplarsak, 4:8 pattern 1’ e uyuyor, mesakin, yetama ve kurba beraber kullanılmış. Buradan yola çıkarak 4:8’ deki kurba, pattern 1’ de ne anlam ifade ettiyse o anlamı ifade etmiştir diyebiliriz.
4:7 için ise kurba yerine akrabune kelimesi seçilmiş. Ve akrabûne’nin bıraktığından erkeğe ve kadına pay vardır denilmiş. Akrabûne burada kan bağıdır. Çünkü ayet bir miras ayeti ve yasal/resmi bir hak tanıma deklarasyonu var ayetin içerisinde. Bir sonraki ayette kurba kelimesinin seçilerek farklılığa gidilmesi akrabûne’nin farklı bir yere işaret ettiğini gösteriyor. ‘’Neye işaret edebilir’’diye sorduğunda en mantıklı cevap kan bağı.
Örneğin kan bağı yerine yakınlar dersek, miras taksimi esnasında kaos ortamı oluşabilir. Çünkü kimin yakın olup kimin olmadığını gerçekten kim denetleyebilecek? Yakınlar kavramı göreceli bir kavram. ''Bende rahmetlinin yakınıydım bana da pay vardır'' diyerek taksim esnasında bu ayeti göstererek hak ilan edebilir alakasız birisi.
Bu sebeplerden dolayı 7. ayetin spesifik bir şekilde kan bağına işaret ettiğini 4:8’in ise pattern 1’ e uyduğunu düşünüyoruz.
Ayrıca 4:8 ve 4:9 yan yana koyarsak :
4:8 Mirasın paylaşılması esnasında, orada bulunan yakınları, yetimleri ve yoksulları da yararlandırın ve onları incitmeyecek bir üslup kullanın.
4:9 Arkalarında küçük ve aciz evlat bırakanlar, onlara karşı nasıl endişe duyuyorlarsa, aynı endişeyi onlar hakkında da duysunlar. Allah'a karşı takva ehli olsunlar ve doğru olan şey neyse onu söylesinler.
onlara(arkalarında bıraktıkları küçük ve aciz evlatlara) karşı nasıl endişe duyuyorlarsa, aynı endişeyi onlar (yakınlar, yetimler, yoksullar) hakkında da duysunlar.
Burada yani kan bağı olan ve kan bağı olmayan ikiye ayrılmış ve kendi evlatlarınıza/kan bağınıza nasıl endişe duyuyorsanız onlara da/kan bağı olmayanlara aynı şekilde endişe duyun denilmiş. Bir ayrım söz konusu ve Nisa 8’deki kurba’nın kan bağına indirgenemeyeceğine delil oluşturabilir.
Fakat şimdi burada tevbe 112 ve tevbe 113 ayetlerine parantez açabiliriz.
Tevbe 113:Nebi ve mü'minlere; Cehennemlik oldukları açıkça belli olduktan sonra, yakınları da olsa, müşriklere bağışlanma dilemeleri yaraşmaz.
Tevbe 114: İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesinin sebebi, ona söz vermiş olmasıydı. Ama onun, Allah'a düşman olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı. Kuşkusuz İbrahim, çok ince ruhlu ve yumuşak huylu biriydi.
Yakınları da olsa kısmında uli kurba ifadesi geçmekte. Hemen sonraki ayette Elçi İbrahim’in babası ile olan durumundaki nüanstan bahsedilmekte. Yani kurba kelimesi genel olarak kan bağını asla kapsamaz diyemiyoruz. Çünkü bu iki ayet kapsayabileceğini gösteriyor. Dediğimiz şey bazı yerlerde kan bağına indirgemenin ve sadece bu anlamı öne çıkarmanın yanlış olduğu. Aynı zamanda da bu kelimeyi çevirirken bağlama bakılması gerektiği, kurba geçen her yere akraba yapıştırılıp geçilmemesi.
KURBA PATTERN 2 ARGÜMANLARI
Pattern 2’ de bazı yeminler var ve ‘’velev kâne żâ kurbâ/Yakınımız dahi olsa’’ kalıbı bir deyim gibi kullanılmakta. Bu patterndeki ayetlerin bize empoze etmek istediği düşünce yapısı bir açıdan şudur: Menfaatlerinizin, duygularınızın aksine de olsa doğru olanı yapın. Hatta yapacağınız iş kurba’nın/yakınınızın/soydaşınızın/dostunuzun/sevdiğiniz ve iyi ilişkilere sahip olduğunuz kişinin aleyhine de olsa yine de doğrudan vazgeçmeyin, bu uğurda duygularınızı ve kişisel menfaatlerinizi itaate alın.
Ayetlerin hiçbirisinde kurba kelimesini, kan bağı anlamına veya sevgi bağı anlamına indirgemek için bir spesifik neden, ipucu göremedik. O nedenle kurba, burada senin için sevdiğin saydığın, yakın ilişkilerde bulunduğun kişidir. Odaklanılması gereken daha çok verilmek istenen mesajdır. Sen eğer ki bu hayatta, sevdiğin ve uğruna yanlış bir karar alabileceğin biri olarak anne-babanı görüyorsan kurba’yı anne-baba diye anla. Eğer ki ittifak kurduğun kişiyse, kurba’yı sevgi bağı kurduğum kişi diye anla, kan bağı ise kan bağı diye anla. Kısacası önemli olan mesaj.
Bir tek 4:135’de kurba yerine ‘’akrabin’’ kelimesi tercih edilmiş. Vurgu da ise değişiklik yok. Aynı zamanda ‘’anne-baba, zengin-fakir de olsa’’ şeklinde birkaç kelime daha eklenerek verilmek istenen mesaj vurgulanmış. Bu da bir nevi kelimeye değil mesajın önemli olduğuna bir örnek olabilir.
35:18 biraz bu anlamın dışına çıkıyor. Orada da yine ‘’velev kane za kurba’’ kalıbı geçiyor. Fakat verilmek istenen mesaj ‘’doğru olanı yapmak’’dan ziyade kişinin kendi yükünü sadece kendi yükleneceği yönünde. Argümanlarımız bu ayet için de geçerli.
PATTERN 3 ARGÜMANLAR
2:180: ''Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyorsa, ana babaya, yakınlara/akrabîne, uygun bir tarzda vasiyet etmesi muttakilere üzerine bir haktır.''
4:7 “Ana babanın ve akrabanın geriye bıraktıklarından erkeklere pay vardır; ana babanın ve akrabanın geriye bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. Gerek azından gerek çoğundan (hem erkeğe, hem de kadına) bir hisse ayrılmıştır.’’
4:33 ‘’Anne, baba ve yakınların/akrabûn bıraktıkları her şey için bir mirasçı tayin ettik. Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın paylarını da verin. Şüphesiz Allah, her şeye şahittir.’’
Akraba kelimesi bahsettiğimiz istisnalar dışında bu üç ayette geçmekte ve bu üç ayetin ortak noktası mirastan bahsedilmesi. Olay miras gibi yasal ve sınırları belirlenmesi gereken bir konu iken ‘’yakınlar’’ gibi göreceli bir kelimenin tercih edilemeyeceğini, bu yüzden akraba kelimesi ile kan bağının kastedildiğini düşünüyoruz.
Nisa 7-8 ayetlerinde peş peşe kurba ve akraba kelimesinin kullanılması da bu görüşü güçlendirmekte.
MEVEDDET AYETİ/42:23 ARGÜMANLARI
42:23 ‘’İşte bu, Allah'ın, iman edip salihâtı yapan kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben bu çağrıya karşılık yakınlıkta sevgiden/meveddete fî-lkurbâ başka sizden bir ücret istemiyorum.’’ Her kim bir iyilik yaparsa, onun için iyilikleri artırırız. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Çok Şükreden'dir.’’
Bu ayetteki meveddete fi-lkurba için farklı yorumlar var, tek tek hepsinin üzerinde durduk.
1- EHLİ BEYTE SEVGİ
42:23 ‘’İşte Allah'ın, îmân edip sâlih ameller işleyen kullarına müjdelediği budur! De ki: “(Ben) sizden buna (size olan teblîğ vazîfeme) karşı, akrabâlıkta (ehl-i beytime) muhabbetten başka bir ecir istemiyorum!” Kim bir iyilik yaparsa, kendisine onda bir iyilik artırırız. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayandır, iyiliklere çok mükâfât verendir.’’
Ayetteki ‘’meveddete fi kurba’’ kısmını, ‘’elçinin ehli beytine sevgi’’ şeklinde çevirmek en yaygın çevirilerden birisi. Yanlış. Sebepleri:
*Muhammed Esed tefsirinden alıntı : ‘’Lafzen, “yakın olanları (kurbâ) sevmekten”. Bazı müfessirler bunu “bana yakın olanlar,” yani Muhammed (s)’in akrabaları şeklinde anlarlar; oysa böyle “kişisel” bir talebin, “sizden hiçbir şey istemiyorum” şeklindeki önceki beyan ile çeliştiği açıktır''
* Yine Muhammed Esed tefsirinden : ‘’Ayrıca, kurbâ terimi ile ilgili olarak hiçbir mülkiyet zamirinin bilerek kullanılmaması bunun herhangi bir kişisel ilişki ile sınırlı olmadığını, tersine bütün insanlık için geçerli olan ortak bir ilişkiye işaret ettiğini göstermektedir. yani, kardeşlik/dostluk ilişkisine -bir başkasının maddî ve manevî iyiliğini düşünmeyi öngören temel ahlakî varsayıma işaret eden bir ilişki.’’
*Ehli beyt kelimesi ayette yok. Kur’an’da ehli beyt kelimesinin geçtiği tek yer Ahzab 33. Eğer ki spesifik bir şekilde ehli beyte hitap ediliyor olsaydı, Ahzab 33 de olduğu gibi ehli beyt kelimesi kullanılmaz mıydı? Onun yerine ise sahiplik eki dahi olmayan fi-kurba kullanılıyor.
*Ücret istemiyorum denildikten sonra ‘’illa/dışında’’ kelimesi gelerek bir şey istenilmesi, istenilen şeyin Kur’an’ın ana mesajlarından, ciddi önemi olan bir olayın istenileceğini gösterir. Elçinin, ehli beytine sevgi çağrısı yapmasını uygun göremiyoruz bu bağlamda. Eğer ki ehli beytin sevilmesi çok önde gelen bir olay olsaydı Kur’an’da, salat gibi, birden fazla yerde sürekli bahsedilmez miydi?
*Eğer ki kurbaya ehli beyt dersek, elçinin aile üyelerine koşulsuz bir sevgi istendiğini söylemiş oluruz. Çünkü ayetteki tavır bir rica değildir, çok önemli bir şekilde vurgu yapılarak emredilmiş bir emirdir. Fakat Kur’an’ın ilk karşı çıktığı şeylerden birisi sorgulamadan, aklı kullanmadan itaat/sevgi değil miydi? Hatta elçinin eşi, oğlu olduğu halde sapan insanlar yok muydu? Şimdi nasıl oluyor da Kur’an’ın ana mesajlarından birine ters düşen bir şeyi elçi müminlerden istiyor?
* Koşulsuz olarak ehli beyte sevgi istemek elçinin ehli beytine karşı denetleme görevi göstermesi gereken insanlar üzerinde de bir yük değil midir? Ne kadar objektif kalabilirler? Tanrı elçiden böyle bir şeyi yapmasını ister miydi?
* Meveddete karşılığını bulmuş sevgi/ karşılıklı sevgi demek. Tek taraflı sevgi ise ‘’hub’’ kelimesi ile ifade edilmekte daha çok. Bu da sadece müminlerin ehli beyte sevgi duymasından ziyade karşılıklı bir işin istendiğine dair delildir.
*Sizden başka bir şey istemiyorum ifadesi sadece o dönemin müminleri-müslümanları için değil evrensel olarak verilen zaman kısıtlaması olmayan bir mesajdır. Olayı elçinin ehli beytine indirgemek burada verilen evrensel mesajı gölgeler ve ayeti işlevsiz hale getirir.
Ehli beyt çevirisi bu delillerden dolayı getirilemez.
2- ‘‘ALLAH’A YAKLAŞMA KONUSUNDA SEVGİ VE ÇABA’’, ‘’ALLAH’A YAKLAŞTIRAN SEVGİ’’, ‘‘ALLAH’A YAKIN OLMAYI SEVİN’’
42:23 ‘’İşte Allah’ın, iman edip iyi işler yapan kullarına müjdelediği ödül budur. De ki: “Ben buna karşılık (Allah’a) yakın olmayı sevmenizden başka sizden herhangi bir ücret istemiyorum.” Kim güzel bir davranışta bulunursa onun (sevabını) güzelce artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, şükrün karşılığını çok verendir.’’
Meveddete fi kurba tamlamasına, ‘’Allah’a Yaklaştıran sevgi, Allah’a yakın olmayı sevin, çaba harcayın şeklinde mana verenler de bulunmakta. Fakat:
*Kurba kelimesi hiçbir zaman Allah’a yakınlaşma bağlamı veya ‘’ Allaha yakınlaştıran sevgi’’ gibi bir sıfat tamlaması içerisinde kullanılmadı.
*Kurba kelimesi hiçbir zaman Allah’a yaklaştıran işler/Allaha yakınlaşma vesilesi gibi bir bağlamın içerisinde de kullanılmadı.
*Ayetin içerisinde de ‘’Allah’’ kelimesi geçmiyor, mana olarak ekleniyor çeviri yapılırken.
*9:99 ‘’Çöl Araplarından bazıları da Allah'a ve âhiret gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve resulün dualarına vesîle edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gerçekten kendileri için bir yakınlık vesîlesidir. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir.’’
Yukarıdaki Ayette ‘’yakınlaşma vesilesi’’ ve ‘’Allaha yakınlık’’ için kullanılan kelime ‘’kurubet’’, kurba değil. Allaha yakınlaşma vesilesi gibi bir anlam veya Allaha yakınlık anlamları vurgulanmak istenseydi yine kurubet kelimesi ile bir cümle kurulmaz mıydı?
*Meveddete kelimesi kullanıldığı tüm ayetlerde ittifakı, sosyal bağları, dostluğu, sevgiyi vurgulayan bir şekilde kullanıldı. Hiçbir zaman Allah’a yakınlaştıran sevgi/Allah’a yaklaşmayı sevin şeklinde kullanılmadı. Meveddete’nin geçtiği ayetler: 5:82, 30:21, 60:7, 60:1, 29:25, 4:73.
* Furkan 57 ‘’ Söyle onlara: Ben bu hizmetime karşı sizden bir ücret istemiyorum. Ben ancak dileyen kişinin, Rabbine doğru yol tutmasını istiyorum.’’
42:23’ ü yani meveddet ayetini ‘’Allah’a yakınlık istiyorum’’, ‘’Allah yolunda çaba ve sevgi istiyorum’’, ‘’Allah’a yaklaşmanızı istiyorum’’ şeklinde çevirirsek, ayete, hali hazırda Furkan 57’nin zaten verdiği anlamı yüklemiş oluruz. Aynı manayı neden veremeyiz?
Birincisi ‘’sizden ücret istemiyorum illa/ancak …. istiyorum’’ kalıbı olan 2 tane ayet var. Birisi 42:23 incelediğimiz Meveddete ayeti, diğeri ise bu ayet, Furkan 57.
Furkan 57 ‘’illa’’ kelimesinden sonra ‘’men şâe en yetteḣiże ilâ rabbihi sebîlâ/ dileyen kişinin, Rabbine doğru yol tutmasını istiyorum.’’ geliyor.
42:23’ de ise ‘’illa’’ kelimesinden sonra ‘’meveddete fî-lkurba’’ kalıbı geliyor. Ve biz 42:23’ e de ‘’Allah’a yaklaşma konusunda sevgi ve çaba’’, ‘’Allah’a yaklaştıran sevgi’’, ‘’Allah’a yakın olmayı sevin’’ diye çevirerek resmen iki ayeti aynı kefeye koyuyoruz. Aynı kalıptan sonra gelen iki farklı cümle var, farklı yerlere vurgu yapılmış olması daha muhtemel değil midir oysa?
*Diğer bir şey ise ‘’sizden bir şey istemiyorum’’dan sonra aynı yere vurgu yapılmış olan iki ayet var. Ve ikisinde de aynı kalıp cümle kullanılıyor.
Yusuf 104 ‘’Oysa ki sen buna karşı onlardan bir ücret de istemiyorsun, bu, ancak alemlere bir öğüt/ in huve illâ żikrun lil’âlemîn.’’
Enam 90 ‘’Onlar, Allah'ın doğru yola sevkettiği kimselerdir, sen de onların yoluna uy. De ki: Ben, yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum, bu, ancak alemlere bir öğüt/in huve illâ żikrun lil’âlemîn.’’
Eğer ki 47:22 ve Furkan 57’de de aynı mesaj vurgulanmak istenseydi, yukarıda olduğu gibi ‘’bir şey istemiyorum’’dan sonra gelen kalıp, iki ayet için de aynı olmaz mıydı?
*’’Sizden hiçbir ücret istemiyorum’’ kalıbı olan ayetleri alt alta sıralarsak, kalıptan sonra gelen cümle farklı ise ayette de hep farklı bir vurgunun yapıldığını görürüz. Furkan 57 ve 42:23’de de kalıptan sonra gelen cümle birbirinden farklı ve bu, iki ayette farklı yerlere vurgu yapıldığına delil oluşturur. Ayetler:
-Yıldızları vurgunun değiştiği yerler için koyduk-
Furkan 57 ‘’Söyle onlara: Ben bu hizmetime karşı sizden bir ücret istemiyorum. **Ben ancak dileyen kişinin, Rabbine doğru yol tutmasını istiyorum.’’
Enam 90 ‘’Onlar, Allah'ın doğru yola sevkettiği kimselerdir, sen de onların yoluna uy. De ki: Ben, yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum, **bu, ancak alemlere bir öğüt.’’
Sebe 47 ‘’De ki: "Ben sizden herhangi bir ücret istemedim; o sizin olsun. **Benim ödülüm yalnız Allah'tandır. **Ve O, her şey üzerinde bir Şehîd, gerçek bir tanık..."
Hud 51"Ey toplumum! Bu tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. **Benim ücretim, beni yaratandan başkasına düşmez. **Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?"
Sad 86 ‘’De ki ey peygamber: “Bu mesajı tebliğime karşılık, sizden bir ücret istemiyorum **ve ben yapmacık uydurmalarla, peygamberlik taslayanlardan veya kendiliğimden bir yükümlülük getirenlerden de değilim.”
Ve
42:23 ‘’İşte bu, Allah'ın, iman edip salihâtı yapan kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben bu çağrıya karşılık **yakınlıkta sevgiden/meveddete fî-lkurbâ başka sizden bir ücret istemiyorum.’’ Her kim bir iyilik yaparsa, onun için iyilikleri artırırız. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Çok Şükreden'dir.’’
3- MÜŞRİKLERE HİTABEN, ‘’AKRABALIK BAĞIMIZA BİNAEN BANA ENGEL OLMAYIN’’ DENİLMİŞTİR.
Mana olarak bir yorum da elçinin kendi kan bağını öne sürerek, müşriklere ‘’akrabalığımızdan dolayı bana engel olmayın’’ demesidir.
Aynı zamanda yine, elçinin kendi kan bağını öne sürerek ‘’Akrabanız olarak beni sevip desteklemenizi istiyorum’’ manası da verilir.
* Şura 15 ‘’İşte bunun için, artık sen onlara çağrıda bulun. Buyrulduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevalarına uyma. Onlara de ki: “Allah'ın Kitap'tan indirdiği şeye inandım. Ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem buyruldu. Allah, bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da sizedir. Öyleyse aramızda çekişmeye gerek yoktur. Nasıl olsa Allah aramızı bulacak. Dönüş yalnızca O'nadır.’’
Şura 6 ‘’Allah'ı bırakıp da O'ndan başka dostlar ve ilahlar kabul edenlerin yaptıklarını, Allah görür ve gözetir. Ama onların yaptıklarını görüp, gözetecek, savunacak sen değilsin.’’
Şura 8 ‘’ Ve Allah isteseydi elbette onları bir ümmet olarak halkederdi ve fakat dilediğini rahmetine ithal eder ve zalimlere gelince: Onlara ne bir dost vardır, ne bir yardımcı.’’
Yukarıdaki ayetler meveddet ayetiyle aynı sure olan Şura suresinden. O zaman şunu diyebiliriz, surenin 23. ayetten önceki kısmında müşriklere karşı taviz vermeyen ve yüz çeviren bir tavır varken, 23. ayette birden bire yumuşanıp ''ey müşrikler akrabalık bağımıza binaen bana engel olmayın denmesi'' surenin bütünlüğüyle ve vermeye çalıştığı mesaj ile çelişir. Aynı şekilde hitabın müşriklere yapıldığı yorumunu da zayıflatır.
*Sadece Şura suresinde değil, Kur’an’ın genelinde bir rest vardır müşriklere karşı. Elçinin müşriklerden bir ricada bulunması Hud suresindeki Elçi Nuh’un, Enam suresindeki Elçi İbrahim’in tavrı ile çelişir. Müşriklerden ricada bulunmak elçilerin yapageldiği bir şey değildir, Kur’an’ın bütününde müşriklere karşı olan tavra bakarsak tavsiye edilen de değildir. Genelde tavır şu ayetlerdeki gibidir :
Hud 55: ''Allah dışındaki tanrılarınızdan uzağım. Hadi, hep birlikte bana tuzak kurun, bana hiç göz açtırmayın''
Hud 57 ‘’Yüz çevirirseniz bilin ki ben, size neyi tebliğ etmek için gönderildiysem onu tamamıyla tebliğ ettim ve Rabbim, sizin yerinize, sizden başka bir topluluğu geçirecek ve siz ona hiçbir suretle zarar veremezsiniz. Şüphe yok ki Rabbim her şeyi korur.’’
* Müminlere hitaben ‘’Akrabalığımıza binaen bana yakınlık duyun’’ gibi bir anlam verirsek, bu da yanlış olur çünkü zaten elçi ile yakınlık/müttefiklik kan bağına bağlı olarak kurulmaz ve istenmez. Hele ki elçi böyle bir şeyi isteyecek son insandır. Yakınlık/müttefiklik anlayışa bağlı olarak kurulur. O yüzden elçi burada kendisine yakınlık duyulması için bir şey isteyecek olsaydı bu akıl olurdu, kan bağı değil.
* ‘’Müfessirler bunu “bana yakın olanlar,” yani Muhammed (s)’in akrabaları şeklinde anlarlar; oysa böyle “kişisel” bir talebin, “sizden hiçbir şey istemiyorum” şeklindeki önceki beyan ile çeliştiği açıktır''
* ‘’Hiçbir mülkiyet zamirinin bilerek kullanılmaması bunun herhangi bir kişisel ilişki ile sınırlı olmadığını, tersine bütün insanlık için geçerli olan ortak bir ilişkiye işaret ettiğini göstermektedir.’’
Sonuç olarak ‘’akrabalık bağına binaen bana engel olmayın’’ ve ‘’Akrabanız olarak beni sevip desteklemenizi istiyorum’’ yorumu yanlıştır.
4- KURBA BURADA FUKARA,GARİP, YARDIMA MUHTAÇ ANLAMINDA KULLANILMIŞTIR. O YÜZDEN 42:23 FAKİRLERE DESTEĞİ VURGULAR
Bu yorum İhsan Eliaçığın yorumu ve sıkıntı şurada; surede zekat, fakirlere, miskine yardım, yetime yardım filan geçmiyor. Surenin bağlamı bu mesajlardan uzak. Ayrıca ayet de bu bağlamdan uzak, kurba kelimesi burada mesakin, yetama gibi kalıplarla kullanılmıyor. Ayrıca ‘’ihsanen’’ kelimesi de yok, iyilik yapın anlamında sıklıkla kullanılmıştı pattern 1’de. Kısacası, yukarıda bahsettiğim pattern 1’ e uyan bir yanı yok ayetin ki bu anlamı verebilelim. Aksine daha önceki patternlerin hiçbirinde kullanılmadığı bir şekilde ‘’fi-lkurba’’ şeklinde ‘’fi’’ edatıyla kullanılıyor. O yüzden kurba kelimesi ile yoksula, muhtaçlara yardımın kastedilmesinin zayıf bir ihtimal olduğunu düşünüyoruz. Aynı zamanda dediğimiz gibi kurba kelimesinin ilk defa fi edatı ile kullanılması da daha önce bahsedilmeyen ve vurgulanmayan bir anlam içerdiğine dair delil oluşturabilir.
5-‘’MEVEDDETE Fİ KURBA’’ HERKESİN KENDİ AKRABASINI GÖZETMESİNİ EMREDER
Edip Yüksel Çevirisi:
42:23 ‘’ALLAH, inanıp erdemli davranan kullarını böyle müjdeler. De ki "Ben sizden, akrabalık sevgisi dışında herhangi bir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik işlerse onun iyiliğini arttırırız. ALLAH Bağışlayandır, takdir edendir.’’
Edip Yüksel ‘’Herkesin kendi akrabalarını gözetmesini öğütleyen bu ayeti çarpıtıp, Muhammed peygamberin akrabalarına özgü kılanlar; ehl-i beyt, seyyidler ve şerifler diye Hindu Brahmanlar gibi imtiyazlı bir asalak sınıf oluşturmuşlardır.’’
* Bu yorumdaki sıkıntı, biz şartsız koşulsuz akrabalarımıza sevgi duymak zorunda değiliz. -Burada ‘’koşulsuz , şartsız’’ kalıbını kullanabiliriz çünkü ayetteki verilen şey bir rica değil, bir emir. Sen oraya akrabalığa sevgi koyarsan bu ‘’ne olursa olsun akrabalığa sevgi duymak şarttır’’ şeklinde yorumlanır- Kaldı ki o dönemde ki insanlar o sevgiyi duymak zorunda hiç değil. Aynı şey ‘’gözetmek’’ kelimesi için de geçerli, akrabalarıyla savaşanlar var.
*Surenin nerede indiği rivayetlere dayanıyor, bir kısmı Mekke demekte diğer bir kısmı 23’ den 26 ‘ya kadar Medine’ de indi demekte. Mekke’ de insin veya Medine’de insin, o dönemde, elçinin ve takipçilerinin, elçinin kendi soydaşları da dahil olmak üzere, her yönden tehditler altında olduğu, elçinin ve takipçilerinin bir mücadele/savaş içerisinde olduğu bir dönemde ‘’sizden bir şey istemiyorum sadece şunun dışında’’ denilerek, büyük bir vurguyla emredilmiş bir iş, gerçekten akrabaları sevmek mi?
*Ayrıca Nisa 7 ve 8. Ayetlerin açıklamasında değindiğimiz kan bağı için kullanılan kelimenin kurba değil akrabune/akrabine kelimeleri olması durumu da delil oluşturabilir.
Tüm bunların ışığında ‘’herkes kendi akrabasına sevgi beslesin, gözetsin’’ manasının verilebilmesi zayıf gözüküyor.
6- KARDEŞLİK BAĞLARI KURUN/SEVGİ BAĞLARI KURUN/YAKINLIKTA SEVGİ
Muhammed Esed Çevirisi:
42:23 ‘’Allah onu iman edip doğru ve yararlı işler yapan kullarına bir müjde olarak vermektedir. De ki, [ey Muhammed]: “Bu [mesaj] karşılığında sizden yol arkadaşlarınızı sevmenizden başka bir şey beklemiyorum. Kim güzel bir iş yap[ma erdemine ulaşır]sa ona daha büyük güzellikler bağışlarız: ve gerçek şu ki Allah, çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verendir.’’
Erhan Aktaş Çevirisi: 42:23 ‘’İşte bu, Allah'ın, iman edip salihâtı yapan kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben bu çağrıya karşılık “yakınlıkta sevgiden”¹ başka sizden bir ücret istemiyorum. Her kim bir iyilik yaparsa, onun için iyilikleri artırırız. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Çok Şükreden'dir.’’
‘’ 1- Allah\a giden yolda yakınlık kurmanızdan, birbirinizi sevmenizden.’’
* Bu yorumu destekleyen en sağlam argümanlardan birisi meveddet kelimesinin kullanıldığı diğer ayetlerdir. Meveddet kelimesinin, istisnasız bir şekilde, her kullanıldığı ayetin bağlamı içinde, sevgi bağı/sosyal bağ/yakın olma/birleşme/dostluk vurguları var. Meveddet kelimesinin 42:23 dışarısında kullanımları, 42:23’ de istenilen şeyin sosyal bağ/müttefiklik/sevgi bağı olması ihtimalini güçlendirir.
Meveddet geçen ayetler:
5:82 ‘’İman eden kimselere düşmanlık yönünden insanların en çetininin Yahudiler ve müşrikler olduğunu görürsün. Ve yine iman eden kimseler için sevgice/meveddeten daha yakın olanların da biz Nasarayiz diyenler olduğunu göreceksin. Bunun nedeni, kuşkusuz bunların içinde gerçekten büyüklük taslamayan keşişler ve rahipler olmasıdır.’’
30:21 ‘’O'nun ayetlerinden biri de, sizin için kendi cinsinizden eşler yaratmasıdır. Siz, onunla dinginleşir huzur bulursunuz. Birbirinize karşı, aranızda sevgi/meveddeten ve rahmet oluşturdu. Düşünen bir toplum için bunda nice ayetler vardır.’’
60:7 ‘’Allah'ın sizinle o düşmanlık ettiğiniz kimseler arasında bir sevgi bağı/mevedde kurması umulabilir. Çünkü Allah herşeye güç yetirir, çok bağışlayan ve çok acıyandır.’’
60:1 ‘’Ey iman sahipleri! Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar yerine tutmayın! Onlar, size Hak'tan geleni inkâr ettikleri, Rabbiniz Allah'a inandığınız için Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan çıkardıkları halde, siz onlara sevgi/bilmeveddeti sunuyorsunuz. Benim yolumda gayret sarf etmek, benim hoşnutluğumu kazanmak için seferber olduğunuz halde, içinizde onlara sevgi/bilmeveddeti gizliyorsunuz. Sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da en iyi ben bilirim. Sizden kim bunu yaparsa denge yolundan sapmış olur.’’
29:25 ‘’Ve İbrahim onlara dedi ki: “Siz Allah'ı bırakıp, dünya hayatında aranızda bir sevgi bağı/meveddete olsun diye, putları ilahlar edindiniz. Daha sonra kıyamet gününde, birbirinizi tanımaz hale gelerek ve her biriniz diğerine lanet okuyarak, varıp barınacağınız cehenneme düşeceksiniz ve sizin için orada yardımcılardan bir kimse de bulunmayacaktır.’’
4:73 ‘’Ama Allah'tan size bir zafer ihsan edildiğinde aranızda hiçbir sevgi ve dostluk/meveddetun yokmuş gibi davranarak “Keşke onlarla beraber bulunsaydım da, ben de büyük bir başarı elde etseydim” diyeceklerdir.’’
*Surenin adı Şura. Şura, konsül, komita, danışma kurulu demek. Surenin içinde de ayrılığa düşmemek, salatı ikame etmek, işleri danışarak yapmak, yardımlaşmak konularına değiniliyor.
Örneğin:
42:38 ‘’Rabb'lerinin çağrısına uyarlar ve salatı ikâme ederler. Onlar, işlerini birbirlerine danışarak yaparlar. Kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.’’
42:39 ‘’Bir haksızlığa, zulme uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.’’
42:13 ‘’O, size dinden Nûh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi; İbrahim'e, Mûsâ'ya ve İsâ'ya, tavsiye buyurduğumuzu yasa yaptı. “Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” Senin kendilerini davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini kendisine seçer ve kendisine yönelen kimseye doğru yolu gösterir.’’
Surenin genel bağlamı içerisinde dostluğu, yardımlaşmayı,danışmayı,ittifakı,ayrılığa düşmemeyi öneren bir yapısı olması, 42:23’de vurgulanan ‘’meveddete fi kurba ‘’ tamlamasının da yakınlık/dostluk/ittifak/sevgi bağı olması ihtimalini güçlendirir.
*Meveddet, karşılığını bulmuş sevgi/karşılıklı sevgi demek. Tek taraflı sevgi ise ‘’hub’’ kelimesi ile ifade edilmekte. Bu da sadece müminlerin ehli beyte sevgi duymasından ziyade karşılıklı bir işin istendiğine dair delil oluşturur.
* ‘’İlla’’ sonrasında vurgulanan şeyin Kur’an’ın ana mesajlarından biri, önemli bir yeri olacağından bahsetmiştik. Sevgi bağı/ittifak/birleşmek Kur’an da birçok defa vurgulanır, en önde gelen mesajlarından biridir.
* Ayrıca ayette bir emir, nüans belirtilmeden yapılması istenilen bir iş var. Akrabayı sevin dediğimizde bu bağlama uymuyor. Hangi akrabayı seveceksin, neden seveceksin, koşulsuz şartsız mı seveceksin, birçok nüans var. Ehli beyti sevin dediğinde, ehli beyt yanlış yola saptıysa da mı seveceksin, ehli beyt bozgunculuk çıkarıyorsa da mı seveceksin, yine nüans var. Ayet hiçbir şey belirtmeden emrediyor ama, yapacaksın diyor? O zaman verdiğimiz anlamlarda bir terslik var demek ki. Aynı soruları Tanrı yolunda ittifak kurmaya, güç yeşertmeye, sevgi bağı kurmaya soralım. ‘’Şu şu durumlarda Tanrı yolunda güç yeşertmek, ittifak kurmak yanlıştır’’ diyebilir miyiz? Bunların yapılmasının yanlış olacağı bir nüans belirtebilir miyiz? Hayır. Eğer ki imkanın varsa, şartlar bu emri yerine getirmene müsaitse, emri yerine getirirsin, düşünmezsin. Kısacası ayetin üslubu açısından da ‘’Allah\a giden yolda yakınlık kurmak, birbirimizi sevmek’’ anlamı daha uygun.
* H.t’den alıntı ‘’ elçi muhammed diyor ya kuran'da sizden akrabalık sevgisi dışında bir şey beklemiyorum diye. şimdi hepsiyle akraba mıydı elçi muhammed oradakilerin -her insan akrabadır eki eki geyiğini bırakalım konu bu değil çok açık-? değildi abi. oha beyler. büyük ihtimalle o akrabalık diye geleneksel meallerde çevrilen şey bayağı bayağı comradeship/yoldaşlık.’’
Tüm bu argümanlardan dolayı bu ayetteki meveddete fi kurba ifadesinin kardeşliği, yoldaşlığı, ittifakı ve bu ilişkiler içerisinde sevgi bağı kurulmasını emrettiğini düşünüyoruz.
ERHAM AYETLERİ ARGÜMANLARI
NİSA 1
‘’ Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve erham(bağlarını koparmak)dan sakının/ ttekû. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.’’
Burada kullanılan erhamın ittifak/sosyal bağları korumak anlamında kullanıldığını düşündük ilk başta. Fakat şöyle bir sıkıntı var ki bu verdiğimiz sosyal bağları koruyun/dostluğu koruyun anlamı, surenin devamı ile örtüşmemekte.
Nisa 1’den sonra gelen ayetler:
4:2 Yetimlere, mallarını verin; onların iyi mallarını kötü mallarınızla değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırarak yemeyin. Kuşkusuz, bu büyük bir vebaldir!
4:3 Eğer yetimler konusunda hakkaniyetli olamayacağınızdan korktuysanız, o zaman uygun olan o kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Eğer o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, o zaman bir tanesini ya da Yeminle hak sahibi olduğunuzu nikahlayın. Haksızlık etmemek için en uygun olan budur.
4:4 O kadınlara, vadettiklerinizi bir hak olarak verin. Eğer gönül rızası ile ondan bir kısmını size verirlerse, o zaman onu dilediğiniz gibi yiyin.
4:5 Allah'ın, sizi kaim kıldığı malların idaresini aklı ermezlere bırakmayın. O mallarla onların geçimlerini temin edin ve onları giydirin. Onlara uygun şekilde davranın.
4:6 Yetimlerinizi, nikah çağına erişinceye kadar gözetleyin. Olgunluk yaşına geldiklerinde mallarını kendilerine verin. Büyüyünce onlara kalacak düşüncesiyle, mallarını acelece ve haddi aşarak yemeyin. Durumu iyi olan malı yemeye tenezzül etmesin. Durumu iyi olmayan da maldan uygun bir şekilde yararlansın. Onlara mallarını teslim ettiğinizde, onlar adına tanıklar bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.
4:7 Anne, baba ve yakın akrabanın bıraktıklarından; erkeklere, anne ve baba ile yakın akrabanın bıraktıklarından; kadınlara, az olsun çok olsun farz olarak bir pay vardır.
4:8 Mirasın paylaşılması esnasında, orada bulunan yakınları, yetimleri ve yoksulları da yararlandırın ve onları incitmeyecek bir üslup kullanın.
4:9 Arkalarında küçük ve aciz evlat bırakanlar, onlara karşı nasıl endişe duyuyorlarsa, aynı endişeyi onlar hakkında da duysunlar. Allah'a karşı takva ehli olsunlar ve doğru olan şey neyse onu söylesinler.
4:10 Haksız şekilde yetimlerin mallarını yiyen kimseler, ancak karınlarına ateş doldurmuş olurlar. İşte onlar, yakında kızgın alevli ateşe atılacaklardır.
Yani tüm bu ayetlere baktığında genel olarak hak yememek, adaletli olma ,miras, kadınlar gibi konular hakkında öğütler var ve Nisa 1’deki erhama dostluk/sevgi bağı/ittifak anlamı vermek alakasız kalıyor.
Bu yüzden Nisa 1’de geçen erham bağlarınızı koruyun ifadesi ile yakın olduğun, kan bağın bulunan, evlatlığın, eşin, miras bırakacağın kişiler ve bu kişilere karşı olan hukuka, haklara uyman ve adaletli davranman isteniliyor olmasının muhtemel olduğunu düşünüyoruz.
MUHAMMED 22
47:22 ‘’ Demek siz iş başına gelecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaksınız ve ‘’erham’’ bağlarınızı koparacaksınız/tukatti’û erhâmekum öyle mi?’’
Transcript : ‘’Fehel ‘aseytum in tevelleytum en tufsidû fî-l-ardi ve tukatti’û erhâmekum’’
Tevelleytum kelimesinin iki farklı manası bulumakta. Birincisi gücü, yönetimi ele geçirmek, diğeri ise kökeninden dönmek, yüz çevirmek, vazgeçmek, terk etmek. Tevelleytum kelimesi sayesinde de ayete iki farklı açıdan yaklaşabiliyoruz:
Birincisi: Siz gücü, idareyi ele geçirdiğinizde bozgunculuk çıkaracak, erham bağlarını keseceksiniz.
Diğeri ise: Siz imandan vazgeçtiğinizde, yoldan döndüğünüzde, bozgunculuk çıkaracaksınız, erham bağlarını keseceksiniz.
Bağlamın içerisinde daha çok münafıklar var fakat bu ayet aynı zamanda betaların da genel olarak davranış tipini açıklamakta. O yüzden bu ayetin bağlamını sadece münafıklara indirgeyemeyiz. Burada bir beta semptomu ele alınmaktadır.
*Burada bir sıkıntı var. Eğer ki erhama kan bağı dersek, anlam betaların kendi kan bağlarını koparacaklarını ve genel olarak toplum içerisinde birbiriyle kan bağı bulunan insanlara karşı savaşacakları anlamına gelir. Fakat bunun realite de bir karşılığı yoktur.
*Elçi Muhammed ilk vahyi almadan önce gücü elinde bulunduran Mekkeliler, Elçi Muhammed’in akrabalarıyla olan ilişkilerini kesmeye çalışmışlar mıdır? Hayır. Elçi Muhammed Tanrı yolunda ittifak yeşertmeye başladığında o ittifakın önü kesilmeye çalışılmıştır. Fakat buradaki erham’a kan bağı dersek, müşriklerin, milletin kan bağına dayalı sosyal ilişkilerini kesmeye çalışmaları gerekiyordu. Olayı Mekke Medine’den çıkarıp genel olarak düşünürsek, tapınakçılar/betalar, akrabalığa karşı mı savaşırlar, yoksa hakikat yolunda kurulmuş ittifaklara karşı mı?
Enfal 73: ‘’İnkar edenler birbirlerinin velileridir/dostlarıdır. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk olur.’’
Muhammed 22 ‘’ Demek siz iş başına gelecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaksınız ve ‘’erham’’ bağlarınızı koparacaksınız öyle mi?’’
*Enfal 73’ de bozgunculuğun çıkmaması için önerilen şey nedir? Birleşmek, sevgi bağı, ittifak kurmak. Muhammed 22’ de betaların bozgunculuk çıkarırken aynı zamanda yapacağı iş nedir? Erham’ı kesmek. Erhamın nasıl anlamları bulunmakta? Dostluk/sevgi bağı/yakın ilişki.
*Aşağıdaki bazı kesitlerini yazdığımız ayetler betaların Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi koparacaklarını ve ‘’la yuslihun/barışa yanaşmamak/ıslah etmemek/sosyal ilişkileri düzeltmemek’’ şeklinde davranacaklarını gösteriyor. Bu bağlamın içerisinde betaların semptomlarından bahsediliyor ve akrabalık bağlarını koparmaya çalışmanın bu bağlam içinde bir yeri yok, geçmemiş.
47:22 ‘’tufsidû fî-l-ardi /yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar ve erham bağlarını koparırlar’’
13:25: ‘’ Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar/ yufsidûne fî-l-ardi’’
2:27 : ‘’ Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar/ yufsidûne fi-l-ard.’’
26:152 "Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor/ yufsidûne fî-l-ardi ve ıslah etmiyorlar/barışa yanaşmıyorlar/ lâ yuslihûn
27:48 ‘’Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar/ yufsidûne fî-l-ardi ve ıslah etmiyorlardı/barışa yanaşmıyorlardı/ lâ yuslihûn.’’
(yuslihun "dünya işlerinin, sosyal ilişkilerin düzeltilerek, geliştirilerek yaşanması'' .)
Muhammed 22’nin Nisa 1 ile İlişkisi
Nisa 1’ e dönersek. Orada ‘’tteku erham’’ denilerek erham bağlarının korunması isteniliyordu. Muhammed 22 ile ‘’tukatti’u erham’’ denilerek bağların koparılmaya çalışılacağı söylendi. Yani Muhammed 22 ile Nisa 1 arasında bir ilişki olabilir, daha önce dediğimiz gibi bu iki ayete bakarak ilk önce ikisinde de dostluk/sevgi bağı anlamı geçtiğini düşündük fakat sonrasında Nisa suresinin bağlamı içerisinde Nisa 1’e sevgi bağı anlamını vermek yersiz durdu. Yine bu iki ayetin arasındaki ilişki olabileceğine bir parantez açıp bu şekilde bırakıyoruz.
*Muhammed 22 ile Benzer İki Ayet
Bakara 205 :‘’İş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.’’
Tevbe 47: ‘’Eğer sizinle çıksalardı, bozgunculuktan başka bir şey yapmazlardı; sizi fitneye düşürmek için koşuştururlardı. İçinizde, onlara kulak verecekler de olurdu. Kuşkusuz Allah, zalimleri en iyi bilendir.’’
*Bu iki ayet de yine aynı şekilde müşriklerin ve münafıkların hedefinin ittifakı bozmak olduğunu göstermekte. Başlık süreçlerinden de bilmekteyiz ki betaların sorunu kan bağı ile değil ittifak kuran insanlarla.
Bu sebeplerden dolayı Muhammed 22’de geçen erham bağları sosyal ilişkiler/ittifak/dostluk/müttefiklik bağları olduğuna daha yakınız.
ENFAL 75
Enfal 72 : ‘’Gerçekten de iman edip hicret eden, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad veren, onları barındırıp yardım edenler, işte bunlar birbirlerinin dostlarıdırlar/ba’duhum evliyâu ba’d. İman ettiği halde henüz hicret etmemiş olanlar, hicret edinceye kadar onlar üzerinde herhangi bir velayet hakkınız yoktur. Bununla beraber dinde sizden yardım isterlerse, sizinle arasında antlaşma bulunanlar aleyhine bir durum olmadıkça, onlara yardım etmeniz de üzerinize borçtur. Allah bütün yaptıklarınızı görüp duruyor.’’
Enfal 75: ''Daha sonradan hicret edip sizinle beraber savaşa katılanlar da sizdendirler. Bir de ‘’ulu-lerham’’olanlar, Allah'ın kitabına göre, birbirlerine evladırlar/ba’duhum evlâ biba’din. Şüphe yok ki, Allah her şeyi bilir.''
’’Medîne’ye hicretten sonra Hz. Peygamber Muhâcirlerle Ensar arasında kardeşlik esasını ortaya koymuş, bu da onların birbirlerine mirasçı oldukları şeklinde bir anlamaya sebep olmuştu (72.ayet). Bu âyet (75.ayet), mirasın sadece kan bağı ile belirlendiğini bildirmektedir.’’ Klasik tefsir bu şekilde. Enfal 75’Deki Evla kelimesini, enfal 72’deki evliya ve velayet kelimelerini mirasçı olmak, erham’ı da kan bağı şeklinde çeviriyorlar.
*72. Ayetin 75. Ayet ile nesh edildiği söylenir. Enfal 72’de ‘’evliya’’ kelimesini ‘’mirasçı’’ olarak çevirince ayet sana muhacir ve ensarın birbirlerine mirasçı olabileceklerini söyler. 3 ayet sonra Enfal 75’de evla’ya mirasçılık, erham’a da kan bağı deyince bu sefer, ayet sadece kan bağı olanların birbirine mirasçı olduklarını söylediğinden dolayı 72 ve 75 birbiriyle çelişmiş olur ve 72. Ayet, 75 ile nesh edilir. Fakat Kur’an’da nesh olmaz, açıklama için şu videoya bakabilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=rUblKdkyyV0
*İlk olarak 72. ayette mirasa yorulan evliya kelimesinin koruyucular, yardımcılar, gözeticiler, destekleyiciler, yandaşlar,dostlar şeklinde anlamları bulunmakta. Anlamları içerisinde mirası doğrudan işaret eden bir olay yok. Geleneksel çeviri tüm bu anlamları kenarı atıp ayete ve kelimeye zorlama bir anlam verip manayı daraltmakta. Hatta Enfal 73’de müşrikler birbirlerinin evliyasıdır denilmekte. Hemen bir sonraki ayette‘’ Velleżîne keferû ba’duhum evliyâu ba’d’’ bu ifade geçiyor. Burayı da kafirler birbirlerinin mirasçısıdır diye çevirmemiz gerek o zaman?
*Yine 72. ayette geçen ‘’mirasçılık hakkı’’ diye çevirilen ‘’velayet’’ kelimesinin de sorumluluk, yükümlülük anlamları var.
*‘’Erham sahipleri birbirine daha evladır’’ kelimesindeki evla kelimesinin ise daha yakın, daha layık, daha değerli, en yakın, birbirine hak sahibi/sorumlu olmak, birbirine öncelikli olmak anlamları bulunmakta. Baktığında yine miras ile alakasız.
*Yani basitçe, 72. ayette muhacir ve ensar birbirlerinin evliyasıdır/dostudur/müttefikidir. Hicret etmemiş olanlara gelince onlara karşı sizin bir velayetiniz/yükümlülüğünüz/sorumluluğunuz yoktur. Fakat sizden yardım isterlerse, nüans gözeterek, yardım etmelisiniz denilmekte. Olayın miras ile alakası yok.
75. ayetin de yine spesifik olarak miras ile hüküm verdiğini söyleyemeyiz.
*Birincisi 75. Ayette geçen ve mirasçılık anlamı verilen ‘’evla’’ kelimesinin mirasçı gibi bir anlamı yok. Evla kelimesi hiçbir zaman miras ayetleriyle veya miras ile ilgili bir bağlamın içerisinde kullanılmadı. Evla’nın geçtiği ayetler 3:68, 4:135, 8:75, 19:70, 33:6, 75:34, 47:20
*Diğer bir sebep ise Enfal suresi gerek 75’ in hemen öncesinde gelen ayetler olsun gerek surenin genel çehresi olsun kardeşliğe/birliğe/ittifaka vurgu yapan bir sure. Surenin son kısmını mirasçılıkla sınırlamak demek ayeti, surenin vermeye çalıştığı genel çehreden tamamen alakasız bir yere götürmek demek.
Suredeki ayetlerden bazıları:
8:1 ‘’ O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin’’
-Aranızı düzeltin kısmı ‘’kardeşlik bağlarınızı güçlendirin, kardeşlik bağlarınızı canlı tutun’’ şeklinde de çevrilmekte-
8:46‘’Allah'a ve Peygamberine itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra zayıflarsınız ve kuvvetiniz kalmaz’’
8:60 ‘’ Allah düşmanlarıyla size düşman olanları ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz, fakat Allah'ın bildiği düşmanları korkutmak için onlara karşı kullanmak üzere gücünüz yettiği kadar kuvvet ve besili at hazırlayın’’
8:63‘’ O, onların (mü'minlerin) kalplerinin arasını uzlaştırdı. Sen yeryüzünde bulunanların tümünü harcasaydın onların kalplerinin arasını uzlaştıramazdın ama Allah aralarını uzlaştırdı. Şüphesiz O yücedir, hakimdir.’’
8:66 ‘’Artık sizden yüz tane sabır ve sebat sahibi, ikiyüzü yener ve siz bin kişi olsanız Allah'ın izniyle iki binini altedersiniz’’
8:74‘’ İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.’’
8:73 ‘’ İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk olur.’’
*Tüm bunlardan farklı olarak Muhammed Esed’in yorumu bulunmakta.
Enfal 75 ‘’Ve bundan sonra inanıp da zulmün egemen olduğu diyardan göç edecek ve [Allah yolunda] sizinle birlikte çaba sarf edecek olanlara gelince, bunlar [da] sizdendirler; [işte böyle] sıkıca birbirine bağlanıp yakınlık kazananlar/ulu-lerham, Allah’ın koyduğu düstura göre birbirleri üzerinde temelden hak sahibidirler. Gerçek şu ki, Allah’tır her şeyin aslını bilen.’’
Ulu-lerham denilerek aynı müslüman mümin ayrımı benzeri bir ayrım yapılıyor ve bu ulu-lerham birbirleri üzerinden hak sahibidirler deniliyor. Ahzab 6 ‘da benzer bir anlam verme durumu var. Bizce bu yorum biraz zorlama kaçmakta. Çünkü meale eklenen ‘’işte böyle’’ kısmı ayete dahil değil, tamamen ekleme. Aynı zamanda Tanrı zaten müslüman ve mümin ayrımı yapmış, bir de üstüne ulu-lerham diyerek ayrı bir sınıf oluşturması zorlama kalıyor.
Bundan dolayı biz ulu-lerham tabiri ile bu ayette gerçekten de aralarında kan bağı bulunan insanların kastedildiğini, bu insanların birbiri üzerinde gerek yasal gerek sosyal olarak daha sorumlu ve yükümlü olduğunun bildirildiğini düşünüyoruz. Bunun içerisinde kesinlikle miras konusunun olması muhtemel, sadece tüm ayetin mirasçılığa indirgenmesini yanlış buluyoruz. Çünkü miras konusu o dönem kesinlikle muhacir ve ensarın sorduğu, soru işareti olan veya karışıklık çıkan bir konu olabilir, fakat tüm bu ayeti mirasçılığa indirgemek ayetin anlamını daraltmakta ve yersiz kaçmakta.
AHZAB 6
33:6 ‘’Peygamber, mü'minlere nefislerinden daha evlâdır, eşleri de onların anneleridir, ‘’ulu-lerham’’ da Allahın kitabında birbirlerine diğer mü'minlerden ve muhacirlerden daha evlâdırlar. Ancak dostlarınıza/evliya-ikum bir iyilik yapmanız müstesnâ, kitapta o yazılı bulunuyor.’’
Klasik tefsir şu şekilde ‘’Bu ayet inmeden önce birbirlerini kardeş edinen Ensar ile Muhacirler yani Mekke’den hicret eden Müslümanlarla Medine’de onlara yardımcı olan ve birçok şeylerini onlarla paylaşan mü’minler birbirlerine mirasçı oluyorlardı. Bu ayetin gelmesiyle bu uygulamaya son verilmiş, mirasın sadece kan bağı olanların birbirleri arasında olması gerektiğini ortaya koymuştur.’’
Yani ulu-lerham kan bağı, evla ise mirasçılık diye çevrilmekte aynı Enfal suresinde olduğu gibi.
Yine Muhammed Esed enfal 75’e verdiği yorumla aynı olarak şu şekilde bir çeviri yapıyor
‘’Peygamber, müminler üzerinde, onlar[ın kendileri üzerinde sahip olduğun]dan daha büyük hak sahibidir, ve [o’nu bir baba gibi gördüklerinden] Peygamber’in eşleri onların anneleridir: [bu şekilde] yakın olanlar, Allah’ın buyruğu gereğince, birbirleri üzerinde [Yesrib’deki] müminlerden ve [Allah rızası için oraya] göç etmiş olanlardan daha fazla hak sahibidirler. Ancak [öteki] yakın dostlarınıza karşı da en güzel şekilde davranmalısınız: bu [da] Allah’ın buyruğu gereğidir.''
Yani ulu-l erham yine ayrı bir sınıf olarak müminlerin ve diğer hicret edenlerin üstünde tutulmakta. Bize göre yine bu yorum zorlama ve gerçekçi gözükmemekte. Çünkü Kur’an’da zaten bir mümin müslüman ayrımı var, üstüne bir de müminlerin de üstünde olan ulu-lerham şeklinde bir sınıfa atıf yapılması zorlama bir yorum.
*Miras konusunda ise yine bir spesifik bir indirgeme olduğunu düşünmüyoruz. Enfal 75 için sunduğumuz argümanlar bu ayet için de geçerli.
*Ek olarak her erham ve evla kelimesini mirasa yorarsak, miras konusu, aynı salat konusunda olduğu gibi, Kur’an’ın her tarafına saçılmış halde oluyor. Tanrı oruç, hac, kurban gibi konularda muhkem ayet verirken bunu bir yerde verir ve geçer, genel olarak Kur’anda’ki tavır böyledir. Fakat şimdi biz her erham'a kan bağı, her evla'ya da miras dersek, miras konusu bi Enfal suresinde geçiyor, sonra Ahzab suresinde, sonra Nisa suresinde… Muhkem ayetler konusundaki Kur’an’ın genel tavrı ile çelişen bir durum oluşuyor.
*Miras hükümleri tam da oruç, hac gibi konulardaki hükümlerin verildiği tarzda Nisa suresinde anlatılıyor zaten. Neden tekrardan Kur’an’ın bir orasında bir burasında bir puzzle gibi miras hakkında ayetler devam ediyor? -4:7,8,11,12,32,33,19,176 ayetleri miras ile ilgili ayetler- O ayetlerdeki tavır, kullanılan kelimeler de tamamen erham kelimesinin geçtiği ayetlerden farklı. Evla, evliya ve erham kelimeleri mesela bir kez bile kullanılmamış miras ayetlerinde. Miras ayetlerinde sıkça tekrarlanan vasiyet, varis gibi kelimeler de erham, evla, evliya kelimelerinin geçtiği ayetlerde hiç kullanılmamış.
*Bunun dışında ayetin son cümlelerindeki dostlarınıza bir iyilik yapmanız dışında ifadesindeki marufa kelimesini vasiyet olarak çevirmek çarpıtmanın en uç seviyesidir, marufa hiçbir zaman vasiyet anlamında kullanılmamıştır, bu ayette marufa münkerin, zıttıdır. İyiliktir, güzelliktir, iyi davranmaktır. Ayeti kendi vermek istedikleri anlama göre çevirmeye çalışmaktır bu yaptıkları.
*Ayrıca Enfal 75 ile Ahzab 6 ‘da aynı ‘’veulû-l-erhâmi ba’duhum evlâ biba’din fî kitâbi’’ kalıbı kullanılmakta. Bu birinde bu kalıp ile ne kastedildiyse diğer ayette de muhtemelen aynı şeyden bahsedildiğini göstermekte.
Kısacası biz aynı Enfal 75’de olduğu gibi burada kullanılan ulu-lerham ifadesini kan bağı olarak anlıyoruz. Birbirine daha ‘’evladırlar’’ cümlesini ise birbirine daha yakın ve sorumlu olmak olarak anlıyoruz. Miras konusu da tabii ki bu ifadenin içerisinde aydınlatılan bir konu olabilir fakat Kur’an evrensel bir kitap ve kullanılan kelimeler olayı sadece mirasa indirgemek için yeterli delili sunmamakta.
MÜMTEHİNE 3
60:3 ''Kıyamet günü akrabalarınız/erhamukum ve çocuklarınız size asla fayda sağlamazlar. Sizin aranızı ayıracaktır. Ve Allah yaptıklarınızı en iyi görendir.''
Buradaki erham’a sana dünya hayatında yardımcı olmuş, senin yanında bulunmuş yakınların/dostların/kan bağı bulunan yakınların ifade edilmekte. Yine mesajın kelimeden daha önemli olduğunu düşündüğümüz bir ayet. Alman gereken mesaj, dünyada senin yanında olmuş, sana yardımcı olmuş olan insanların dahi senin hükmün için bir şeyi değiştiremeyeceği, sadece Tanrı’nın eline kalacağın gerçeği.
Ayrıca Mümtehine 3’ün hemen ardından gelen Mümtehine 4’de elçi İbrahim ve babasının ilişkisinden bahsedilmesi bize erham kelimesinin kan bağı anlamında da bir yerlerde kullanılacağının ipucunu vermekte.
Mümtehine 4: Ancak İbrahim'in babasına: "Allah'tan olacak olana gücüm yetmez, fakat senin için bağışlanma dileyeceğim" sözü hariç. İbrahim'de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için iyi bir örnek vardır. Onlar halklarına şöyle demişlerdi: "Biz, sizden ve sizin Allah'ın yanı sıra kulluk ettiğiniz şeylerden kesinlikle uzağız. Biz, sizi reddediyoruz. Siz, ilahın yalnızca Allah olduğuna inanıncaya kadar bizimle sizin aranızda düşmanlık ve buğz devam edecektir. Rabb'imiz! Yalnız Sana dayandık, yalnız Sana yöneldik. Ve dönüş yalnızca Sana'dır."