Disiplin ve Navy SEAL Test Süreci

"Bir adamın büyü dediği şey, diğer adamın tekniğinden ibarettir." -Robert Heinlein

Moderatör: Co-Moderatör

Kullanıcı avatarı
belikebond
1. Nesil
Mesajlar: 201
Kayıt: 18 Haz 2018, 02:17

#1

Okunmamış mesaj

DİSİPLİN NEDİR?

Disiplin kelimesinin tanımına çok fazla takılmaktansa bu kelimenin direkt olarak işaret ettiği yeri anlamaya çalışmak lazım. Bazı kelimelerin tanımları güzel duruyor fakat sen eğer ki o kelimenin/tanımların kendi hayatında nasıl vuku bulduğunu tecrübe etmediysen, anlamadıysan bir anlamı yok. Kelimeler yoldaki tabelalar gibiler. Hayatın içinde gerçek olarak hissettiğin, bildiğin, gördüğün olaylara sadece işaret ediyorlar. Nasıl otobanda giderken tabelalara değil de tabelaların işaret ettiği yöne odaklanıyorsak tcma’yı okurken veya herhangi bir sözlü olarak bildirilmeye çalışılan hayata dair bir şeyi incelerken buna dikkat etmeliyiz. Asıl olay kelimelerin işaret ettiği yerler, oraları anladığında, tecrübe ettiğinde, keşfettiğinde hayatta derinleşmiş oluyorsun. ‘’Ağaç’’ kelimesi senin için bir anlam ifade etmez örneğin eğer ki gidip ormanda ağaçları görmediysen, dokunmadıysan. Aynı mantık.

Disiplin tanım olarak kişinin anlık duyguları, hayvansı güdüleri, hisleri, primitif yanı, menfaatleri üzerinde bilinç/farkındalık olarak hakimiyet sağlamasıdır. Bilinç/farkındalık kelimelerinden kastım sensin, yani vücudunda, zihninde olup bitenleri fark eden, arka plandaki farkındalık. Uzak doğu olaylarına çok girmeye gerek yok, içeride dışarıda olup bitenleri fark eden ve olup bitenler üzerinde 3. kişi olarak gözlemleyebilen bir yanımız var. Örneğin ayağını sehpaya vurduğunda acıyı hissediyorsun, o acıyı fark etmek için sol ön beyinle/zihninle analiz etmene gerek yok. ‘’hmm evet sehpaya vurdum ayağımı o yüzden acı gelmesi lazım şuan’’ diye düşünmeden acıyı fark eden ve tanımlayabilen bir farkındalığa sahipsin zaten arka planda. Bu farkındalık zaten imtihan olmamızı sağlayan şey, bu farkındalık sayesinde duygularımız ve zihnimiz üzerinde hakimiyete sahip olabiliyoruz. Bilinç/ farkındalık dediğimde oraya işaret ediyorum kısacası.

İki farklı yanımız var, birincisinde bilinç/farkındalık, yani biz varız, diğerinde ise duygular, primitif güdüler, zihin var. Bu iki yanımız genel olarak bir çekişme içerisinde. Gerek fiziksel gerek mental olarak. Fiziksel bir çekişmeye örnek olarak mesela 5 km koşu yapmak. Kimsenin vücudu eğer ki peşinden aslan filan kovalamıyorsa durduk yere 5 km koşmak istemez. Tehdit yoksa harekete de gerek yoktur, tv başında yayılmak ister vücut/primitif yanımız. Eğer ki sen bilinç/farkındalık olarak kilo vermen gerektiği için koşmaya karar verdiysen bu iki taraf içerisinde savaş çıkar. Sen bilinç olarak kalk koşuyoruz dersin vücut otur oturduğun yerde der. Hatta iblis işin içine girip ‘’neden kilo vermemen gerektiği konusunda bu primitif hislerin/güdülerin üzerinde vesvese de verebilir. Örneğin ‘’kendini olduğun gibi sev’’, ‘’kendinle barışık ol, ne var yani kiloluysan, kilo vermek hep toplumun dayatması’’ gibisinden. Bu da işin mental yanı olur. Basit bir koşuya çıkmadan önce bile bir savaş hali çıkabilir kısacası. İki koldan da savaş verirsin, vücudun gerçekten bazı hisler/duygularla seni olduğun yerde tutar, hem de zihinsel olarak bazı vesveseler gelir. Eğer ki disipline değilsen bu savaşta bilinç/farkındalık olarak, duygular/menfaatler/primitif güdüler tarafından yenilirsin.
Disiplin denildiğinde genelde akla sadece erken kalkmak, o 500 kalorilik tatlıyı yememek gibi şeyler geliyor. Doğru bunlar da disiplin ile aşılacak olaylar fakat disiplinin daha derin bir rolü var içsel savaşımızda. O tatlıyı yememekten daha derin bir rolü var.

DİSİPLİN SANDIĞIMIZDAN DAHA FAZLASI?

İtirafta bulunmak da bir disiplin meselesidir örneğin. Gerçeğe bağlı olarak yaşamak da bir disiplin meselesidir. Kendini eleştirirken iyi hissetmenin imkanı yok, birileri senin yüzüne çatır çatır gerçekleri söylediğinde mutlu olabilmenin imkanı yok. Negatif hissedeceksin, acı hissedeceksin, inanmak istemeyeceksin. Kilo vermek için istemediğin koşuya çıkmaya çalışırken ki gibi bir savaş yaşanacak iç dünyanda. Soğuk suda 5 saniye daha fazla durmaya çalışırken ki çabanın benzeri bir çabayı vermen gerekecek. Tam olarak da bu yüzden disiplinin önemi sandığımızdan daha fazla. Disiplinli olmak dediğimiz şey, o savaş anı geldiğinde -bilinç/farkındalık vs vücut/primitif duygular/menfaatler/zihin- bilinç/farkındalığın kazanmasının daha yüksek bir ihtimal olması demek. Beta olmamak veya vesveseleri yenmek 200 IQ sahibi olmaktan geçmiyor. Basitçe, sana verilen aklı, farkındalığı/bilinci kullanarak vücuduna/primitif yanına/zihnine söz geçirmekten geçiyor. Her insan bunu yapabilme kapasitesiyle doğuyor zaten. Ben senim sen de bensin, hepimiz bu açıdan aynı savaşı veriyoruz ve hepimiz savaşı kazanma potansiyeli ile geliyoruz dünyaya. Her insan ,ister süper yetenekli olsun ister genetik olarak geriden geliyor olsun, bu duygulara üstün gelebilme potansiyeline kendince sahip. Disiplin sandığımızdan daha önemli çünkü savaşları kazanmamıza doğrudan etkisi var.

DİSİPLİNİN NASIL BİR YERİ VAR?

Akıl=Disiplin demiyorum. Akıl+disiplin diyorum. Zihinsel fonksiyonların var, prefrontal korteksin var, fakat sen negatif duygulara katlanamıyorsan, acıdan, itiraftan kaçıyorsan bu prefrontal korteksi/zihinsel fonksiyonları/aklı kullanmak için kendine fırsat vermiyorsun demektir. Akıl ile her sözü dinlersin en doğrusuna uyarsın. Fakat aynı zamanda her sözü dinlerken sakin kalabilmen gerekiyor bazen. Çünkü o en doğru söze uymak bazen basit olmuyor, iblis vesveseleriyle geliyor, vücudunda garip garip duygular/hisler hissediyorsun... Sakin olman lazım, kapılmaman lazım, ilk gelen vesveseyi kabul edecek kadar zayıf ve güçsüz olamazsın. Aynı soğuk suyun altında beklediğin gibi beklemen lazım o fırtınanın içinde. Bu disiplin gerektirir. Bunu yaparsan aklına bir fırsat vermiş olursun olayı doğru bir şekilde değerlendirebilmesi için. O yüzden sağlıklı bir insanda akıl ve disiplin kol kola çalışır. İkisini de güçlendirmek için çalışmak lazım.

VÜCUDUN MEKANİZMALARININ FARKLI DURUMLARDA AYNI ŞEKİLDE ÇALIŞIYOR OLMASI

Vücudun mekanizmasında şöyle bir bug var, bazı sistemler farklı senaryolarda aynı tepkiyi veriyorlar. Örneğin ayı kovaladığında da adrenalin salgılıyorsun soğuk yaklaşım yaparken de. Topluluk önünde konuşurken de aynı heyecanı yaşıyorsun bungee jumping yaparken de. Duygular, vücudun savunma mekanizması, hormonlar filan biraz tek düze. Dünya içerisinde sayısız yaşanabilecek olay var. Vücut her biri için farklı hormon farklı duygu farklı mekanizma işletmeye kalksa işin içinden çıkamaz. O yüzden belirli mekanizmalar her durum için aynı şekilde işliyor. Bu bizim için bir avantaj çünkü bu tek düzelikten yararlanarak duygularımız, hislerimiz içsel durumumuz hakkında daha hızlı bir şekilde farkındalık sahibi olabiliyoruz. Örneğin vücut ayı kovalaması için farklı tepki, köpek kovalaması için farklı tepki, tanımadığın kızlara yaklaşırken farklı tepki verseydi bizim bu duyguları/hisleri içsel olarak tanıyıp, tanımlayıp üzerinde itaat ve farkındalık geliştirebilmemiz çok daha zor olurdu. Şuan ise sınırlı sayıda tepkime olduğu için daha rahat bir şekilde içimizde neler olup bittiğini fark edebiliyoruz, bu da üst seviyede bir kontrol geliştirebilmemize kapı aralıyor. İblis ile mücadelemizde de bize bu durum yardımcı oluyor çünkü iblisin üzerinden gelebileceği duygular,hisler,hormonlar belli. Eğer ki farkındalığını arttırır, aklını güçlendirir savaşları kazanır , disiplinini oturtursan iblisin hilesi zayıflar.

DİSİPLİNİ OTURTMAK İÇİN PRATİK YOL HARİTASI

Yukarıdaki bahsettiğim bugu ve işleyişi anlarsak pratik olarak neler yapabileceğimizi de anlarız. Temel prensip şu değil midir, primitif yanın seni vazgeçirmeye çalışacak, bilinç/farkındalık olarak ise sen hayır deyip ne yapmak istiyorsan onu yapacaksın. Duygular&menfaatler&zihin sana yalanları empoze etmeye çalışacak, sen bilinç/farkındalık olarak hayır deyip kendini gerçeğe/doğruya kalibre edeceksin. O zaman kasıtlı olarak disiplini geliştirmek için yapacağın eylem, primitif yanın/zihnin/duyguların/vücudun ile bilinç/farkındalık arasında savaş çıkartacak bir eylem olmalı. Böylece sen bu savaşı kazanıp gücünü ve kontrolünü, disiplinini arttırasın. Örneğin bu birisi için suya girmek olabilir. Suya karşı korkusu olan birisi inadına suya girmeye çalışırsa vücudu ve bilinci arasında savaşa yol açar. Savaş = disiplin antrenmanı. Köpeklere karşı korkusu olan birisi akşam koşusunu köpeklerin yoğun olduğu bir sokakta yaparsa bu bir savaş sebebidir. Sıcak su varken soğuk suyla duş almak bir savaş sebebidir. Karlı havada evde oturmak varken koşuya çıkmak savaş sebebidir. Ultra maraton koşarken savaş verirsin. İtiraf etmekte bir savaştır, travmalarla yüzleşmek, tüm o rahatsızlık verici imgelerle, anılarla ve düşüncelerle yüzleşmek de bir savaştır.
Dövüşmek bir savaş sebebidir. Dövüş sporlarında ilk olarak yenmen gereken şey mesela arkanı dönme güdüsüdür veya gözünü kapatma güdüsü. Bu ikisi hep vücudun primitif savunma mekanizmalarıdır. Fakat arkanı dönmek bazen kavga esnasında sana yardımcı olmaz, senin bilinç olarak vücudunun tepkilerini yeniden programlamak için defalarca spar yapman gerekir. Bu sparring süreçleri mesela vücudunla bilincinin savaştığı yerlerdir. Vücudun kaçmak ister sen ise bilinç olarak doğru savunma tekniklerini uygulatmaya çalışırsın. Bu süreç disiplin antrenmanına bir analoji olabilir.

Yani temel olarak disiplinin antrenmanını yapacağımız yerler vücudumuzla bilincimizin savaşa gireceği yerlerdir. Bütün hayatın boyunca evde kanepede yayılmış biriysen birden bire sabahları 05:30 kalkıp Mike Tyson gibi bütün gün antrenman yapabilecek disiplini kendinde oturtamazsın. Oturtabilirsin ama birden bire olmaz. Nasıl akıl direkt olarak okuma ile yavaş yavaş gelişiyorsa disiplin de savaş kazanarak, anlayış kazanarak zamanla gelişir.

KAZANILAN SAVAŞLARIN ETKİSİ

Peki bu kazanılan savaşlar ne işe yarayacak tam olarak, nihai olarak biz bu savaşlara neden kendi isteğimizle girmeliyiz, neden durduk yere soğuk suya girmeli, neden 10 km koşu yapmalı neden dövüş sporlarıyla ilgilenmeyiz? Tüm bunlar nihai olarak nereye bağlanıyor?

Disiplin edinmeye bir yetenek dersek bu yetenek sadece spesifik alanlarda serpilmiyor. Bu yetenek genel olarak ‘’disiplin’’ olarak içimizde yeşeriyor. Biz yukarıda bahsettiğim savaşları kazanarak içimizde bir mekanizma oluşturuyoruz. Duygular, menfaatler, primitif güdüler karşısında güç/kontrol sahibi bir mekanizma. Ve kazanılan tüm savaşlar sadece tek bir mekanizmanın güçlenmesine yardımcı oluyor. Yani şunu demek istiyorum, 15 dakika buzlu küvette bekleyince sen ‘’ buzlu küvette bekleme disiplini’’ oluşturmuyorsun. Sen disiplin oluşturuyorsun. Yahut sen 30 km koşu yapınca ‘’koşu yapma disiplini’’ oluşturmuyorsun. Sen disiplin oluşturuyorsun. Kısacası tüm bu ‘’savaş’’ olarak dediğimiz şeylerin kazanılması sen de tek bir noktada toplanıyor ve sana disiplin kazandırıyor. O yüzden şunu diyebiliriz, 15 dakika buzlu küvette oturmak 30 km koşuyu tamamlıyabilmene de yardımcı olur, 30 km koşuyu tamamlamak soğuk yaklaşım yapabilmene de yardımcı olur, soğuk yaklaşımı yapabilmen travmalarınla yüzleşebilmene yardımcı olur. Kısacası kazanılan tüm savaşlar senin herhangi bir durumda herhangi bir duygu/primitif güdü karşısındaki kontrolünü, gücünü yani disiplinini arttırır. Nihai olarak olay içimiz üzerinde tamamen özgürlüğe sahip olmak olduğu için tüm bu bahsettiğimiz pratikler faydalıdır. Çünkü hepsi ortak bir amaca hizmet eder o da duygulardan/primitif yanımızdan/menfaatlerden/iblisten özgürlüktür.

O ZAMAN DİSİPLİNLİ OLAN HERKES ALFA OLMALI?

Disiplinli olmak = alfa olmak kadar basit bir denklem söz konusu değil. Alfa olmanın birçok açısı daha var, daha kompleks , sadece disipline olmak ile açıklanabilecek bir şey de değil. Benim demek istediğim şey disiplinin bu özgürlük kazanma süreci içerisinde bir rol oynadığı gerçeği. Sadece bir rol oynuyor, tüm olayı tabii ki disiplinle açıklamaya çalışmak çok sığ kalır. Dışarıdan disiplinli gözüken birisi iblis minionu olmuş da olabilir. Disiplin kısacası tek başına bir turnusol asla değil ve şahsi mücadeleyi kazanırken tek silahımız da değil. Fakat bir alfanın disiplinden yoksun olması da imkanı olmayan bir olay.

NAVY SEAL

‘’Navy SEAL ABD Donanması'nın özel kuvvetleridir. İsimlerindeki SEAL kelimesinin anlamı SEa=deniz,Air=hava ve Land=yer anlamına gelir. Bu özel kuvvet birimi konvansiyonel olmayan savaş,anti-terörizm,direkt saldırı ve özel keşif görevlerinde kullanılır. Birçok ülkede bahriye komandoları olarak bilinir.
Navy SEAL olabilmek için yapılan testlere katılanların %77'si bu testler sonunda elenmektedir. Daha sonra Navy SEAL olmaya hak kazananlara 11 ay süren ağır bir eğitim verilmektedir.‘’

Navy SEAL test süreçlerini biraz inceledim, en aşağıya izleyebileceğiniz bir belgeseli de bırakacağım. Çıkarımlarımı yazıyorum olayın disiplinle alakası olduğu için.

Navy SEAL olabilmek için bir test sürecinden geçiyorsun. İlk önce fiziksel ön eleme yapılıyor sonra boot camp ardından en eleyici kısım olan, BUD/S denilen 24 haftalık test süreci. Test süreci aslında en iyi fiziksel forma sahip olan veya en fazla uzun kilometreler koşabilen kişileri ayırt etmek üzerine değil. Süreç fizikselmiş gibi gözükse de aslında bu sadece eleme için yapılmış bir illüzyon. Asıl olay tamamen mental. Tabii ki fiziksel olarak belli bir seviyede olman gerekli fakat zaten BUDS test etabına kadar gelebilmiş kişiler fiziksel olarak üst seviyedeler, asıl elenme mental olarak gerçekleşiyor, testler de aynı zamanda o şekilde dizayn edilmiş kasıtlı olarak. Kişileri birbirinden ayıran şey ne kadar istedikleri, ne kadar acıya dayanabilecekleri veya acı karşısında ne kadar sağlam kalabilecekleri. Kafalarının içindeki ses ile bilinç/farkındalık olarak nasıl mücadele ettikleri.

Ordunun kaybedecek fazla zamanı yok. Adayları en kısa sürede en doğru yöntem ile elemeli. Bunun için uç şartlarda bazı şeyler isteniyor adaylardan. Kişiye gerçek anlamda fiziksel acı verecek, iradesini sonuna kadar deneyecek şeyler. Bu uç seviyedeki fiziksel olarak zorlayıcı şartlar bir noktadan sonra mental anlamda da zorlayıcı olmaya başlıyor. Kişi neden bunu istediğini sorguluyor, gerçekten burada olmalı mıyım şeklinde düşünceler belirmeye başlıyor, kısacası kafanın içindeki ses konuşmaya başlıyor. Zihin sana oyunlar oynamaya başlıyor, güvensizlikler, bastırılan travmalar, zayıflıklar, yavaş yavaş yukarı çıkmaya başlıyor. Bu esnada kim gerçekten disiplinli kalarak, o düşüncelerin üstesinden gelecek, kim gerçekten kendisini adamış, kim ise yalandan orada belli oluyor.

Aslında en temelde test edilen şey kişinin kendisini içsel ve dışsal olarak ekstrem şartlar altındayken ne kadar sağlam bir şekilde ikame ettirebildiği. İçsel ve dışsal ekstrem şart derken şunu kastediyorum, örneğin buz gibi havada okyanusta yüzmeni istiyorlar 1 saat boyunca. Hipotermi geçirme riskin var. Bu dışsal bir ekstrem şart. İçsel ekstrem şart ise o okyanustayken travmalarının, korkularının, şüphelerinin, zayıflıklarının açığa çıkmaya başlaması, kafanın içindeki sesin seni pes ettirmeye çalışması gibi olayların içinde yaşanmaya başlaması. Eğitmenler bu ikisinin aynı anda yaşanacağından emin oluyorlar gerçekten. 150 tane aday var sonuçta, en hızlı yoldan elemenin yolu demek ki bu şekilde oluyor. Bu ekstrem şartlar esnasında açığa çıkan savaşı kimler kazanıyorsa onlar yola devam ediyor, diğerleri ise kendiliğinden pes ediyorlar zaten. Elenme süreci eğitmenlerin ‘’elendin, çık’’ demesiyle olmuyor bu arada. Kişi savaşı kaybediyor ve kendisi bırakıyor. Kendi kendini eliyor herkes.

Navy SEAL olan adam alfadır diye bir olay tabii ki de yok. Fakat eğer düşünürsen bir disiplin ve mental güç isteyen bir süreç. Tam teşekküllü akıl serpiltmene gerek yok Navy SEAL olmak için. Fakat o amacın kendi içindeki dinamiklerini/gerekliliklerini anlamış, bazı şeyleri göze almış olman lazım. Örneğin neden SEAL olmak istiyorsun? Bu sorunun cevabını vermen lazım daha testler başlamadan. Testler esnasında bile ölen onlarca kişi var, hazır mısın? Kabul edildin diyelim. İtaat etmeye hazır mısın? Bok parçası gibi davranacaklar henüz adayken, buna hazır mısın, kaldırabilecek misin? Fiziksel olarak sakatlanma veya sakat kalma riskin var, fiziğin buna hazır mı? Gerekli antrenmanları, hazırlıkları yaptın mı fiziksel olarak? Duygusal olarak korkularınla yüzleştin mi, hala çözemediğin temel travmaların varsa onlar sana yük olacaklar çünkü test esnasında? Yani gördüğünüz gibi SEAL olmak için de kişinin içsel olarak belli bir olgunluğa sahip olması, gözü karartması, bazı soruların cevabını vermiş olması lazım. Yoksa başaramayacak. Oradakilerin aklı var mı yok mu bizi ilgilendirmiyor. Bizi bu süreç ve gereklilikler ilgilendiriyor.

Örneğin oraya ego ile giremezsin. Oradaki eğitim çavuşları için sadece potansiyelsin, henüz bir anlam ifade etmiyorsun onlar için. Hiyerarşinin en dibindesin. Sert davranılacak. Başlıktaki bazı tipler vardı, ‘’alfa itaat etmez biladerim hadi eyvv’’ triplerini hatırlıyorsunuz. Böyle bir tipsen örneğin seni aşağıladıkları an gurur yapıp tetikleneceksin. Sonra da pes edeceksin. Yahut neden SEAL olmalıyım sorusunu cevaplamadığını düşünelim. Cehennem haftası diye bir olay var. 7 gün 24 saat boyunca sürekli baskı altındasın. Sadece günde 1 saat filan uyumana izin veriyorlar, yemek saatleri günde bir kez ve 20 dakika. Onun dışında sürekli olarak ya soğuktasın, ya koşuyorsun ya bot ile okyanusta dalgalarla çarpışıyorsun, her türlü eziyet. Neden SEAL olmalıyım diye öncesinde cevabını vermediysen o soru aklına cehennem haftasında her türlü gelecek. Sonuçta istediğin an pes edebilirsin. Neden buradayım, ben ne yapıyorum, değer mi? şeklinde düşünceler herkese gelmeye başlayacak. O soruyu cevaplayan adama da gelecek fakat onun cevabı hazırken senin cevabın olmayacak ve sen pes ederken o kalacak.

Gördüğünüz gibi kaç kilo kasa sahip olduğunun, ne kadar iyi yüzdüğünün, ne kadar süper yetenekli olduğunun filan önemi yok. Test edilen şey neden burada olman gerektiğini iyice oturttun mu ve gözü kararttın mı? Egonu bıraktın mı? İçsel ve dışsal ekstrem süreçler yaşandığında bilinç/farkındalık olarak, duygularını ve düşüncelerini itaate alabilecek disipline sahip misin? Bunları yapabiliyorsan zaten oradaki testleri geçeceksin, fiziksel olarak belki diğerlerinin gerisinde olsan bile.

Eğitim çavuşlarından birinin sözleri : We don’t wanna just say ‘’here we are we are the SEAL instructors, you can’t keep up with us’’ , we know you can’t keep up with us. What we wanna do is make you stronger’’. Eğitmenlerin amacı seni elemek değil. Sonuçta kalifiye olan 150 kişi, kalifiye olan sadece 1 kişiden tabii ki iyidir, bunu eğitmenler de ister ordu da ister. Elenme sürecinin yaşanmasının sebebi herkesin kalifiye olamaması. O yüzden doğal bir süreç olarak eleniyor insanlar, zorlama bir şekilde kimse kimseyi elemiyor.

Navy SEAL test süreci belgeselinin oynatma listesi :
https://youtube.com/playlist?list=PL_K9 ... y1iN_K98Dc
Kullanıcı avatarı
Kai
1. Nesil
Mesajlar: 58
Kayıt: 18 Mar 2018, 16:27

#2

Okunmamış mesaj

Kanka eline sağlık. Aslında dediğin gibi disiplin yalnızca böyle erken kalkmak, ağır idman yapmak, her gün sağlamca çalışabilmek zannediliyor -tabii ki disiplinin içine bunlar da dahildir- ama bir de işin içsel disiplin dediğimiz hastalıklarından arınmaya, hastalıklarını besleyecek şartlar varsa bundan uzak durmaya, kendini belirli şeylerden yasaklamaya ve bazı iyi şeylere teşvik etmeye; kısacası içsel olarak daha da arınmaya ve hastalıklardan uzak durmaya dair bir boyutu da var. Aslında şöyle bir olay da var, bu bahsettiğimiz içsel disiplinin sonuçlarından biri aklının gelişmesi olur ve bu belki de her anlamda disiplini sağlamak açısından en çok katkısı olan faktördür. Bu akılsız biri kendini disipline edemez demek değildir, fakat akıl sahibi birinin olayın ciddiyetini kavramış can havliyle harekete geçer hali ve iyileştiği,aklı güçlendiği için primitif tarafına daha rahat söz geçirebilmesi hali akılsız birinin olayların içyüzünü, durumun ciddiyetini anlayamaması ve menfaatlerine/içgüdülerine/hastalıklarına söz geçirememesi haline kıyasla akıldan doğan anlayış ve kalıcı uzun vadeli bir motivasyon ile çok daha rahat şekilde kendini disipline edebileceği demektir. Navy SEAL hakkında yazdıkların da okurken aklıma kancıksözlük test süreçlerini getirdi. İşin başında herkes en iyisini hakettiğini, testleri aşabilecek güçte olduğunu zannediyor ama zan bir işe yaramıyor ve testleri altedebilecek kadar güçlü yani mental olarak sağlıklı olan dolayısıyla gerçekten hakedenler kazanıyor; o altyapın yoksa aradan sıyrılma imkanın olmadan bir şekilde eleniyorsun çünkü hastaysan testler karşısında eninde sonunda hastalıkların galip geliyor ve betalığını saçıyorsun.
Kullanıcı avatarı
belikebond
1. Nesil
Mesajlar: 201
Kayıt: 18 Haz 2018, 02:17

#3

Okunmamış mesaj

‘’içsel disiplinin sonuçlarından biri aklının gelişmesi olur ve bu belki de her anlamda disiplini sağlamak açısından en çok katkısı olan faktördür’’

Ya evet. Şunu gördüm ben biraz, insan nasıl buzlu küvette 30 dakika bekleyebilmek için hislerini/vücudunu kontrol edebilmesi gerekiyorsa, travmasıyla yüzleşebilmek, bir şeylerin itirafında bulunabilmek için de hislerini/vücudunu kontrol edebilmesi gerekiyor. Çünkü gerçekten kim durduk yere kendisini eleştirmek ister? Kim rahatsızlık veren tüm o imgelerle, anılarla yüzleşmek ister? Yüzleşmek ve itiraf da disiplin ister, 30 dakika buzlu küvette beklerken vücudun orada beklemek istemeyecek. Aynı dinamik itiraf & yüzleşme süreci için de geçerli. Bu ikisi,yüzleşmek & itiraf, aklın gelişimi için kritik olan şeyler değil midir? O zaman aklın gelişimi için disiplin kesinlikle bir rol oynar, kesinlikle.

Bu söylediğimizi kanıtlayan bir şey ise şu, body keeps the score diye bir kitap var, genel olarak travma ve iyileştirilme sürecinden bahsediliyor kitapta. Ayrıca daha detaylı o kitaptan öğrendiğim şeyler hakkında da bir yazı paylaşacağım ama kısaca bahsedeyim. Travma sonrası stres bozukluğu olan insanların travmalarını iyileştirebilmesi için basitçe o travmaya dönüp o anı tekrar yaşamaları, travmayı iyileştirme konusunda yeterli olmuyor. Yani başka bir şekilde söyleyeyim, travmaya ait düşüncelerin, anıların, hislerin, imgelerin tekrar hatırlanarak yaşanması kişinin iyileşmesi için yeterli değil. Kitapta bahsedilen şey şu, hastalar travmalarıyla yüzleştiğinde yoğun bir negatif his&duygu sarmalına giriyorlar. Eğer ki bu sarmal içerisinde kontrolü tamamen kaybedip paniklemeye başlarlarsa sadece tekrar travmatize oluyorlar. Bu da travmanın iyileşmemesi demek. Şimdi tekrar travmatize olmanın tanımına bakın ‘’Retraumatization is a risk whenever clients are exposed to their traumatic histories without sufficient tools, supports, and safety to manage emotional, behavioral, and physical reactions.’’ Şu kısma dikkat ‘’manage emotional, behavioral and physical reactions’’. Türkçesi eğer ki hasta, duygusal, davranışsal ve fiziksel reaksiyonları kontrol edemezse yüzleşme anında retravmatize olma ihtimali var. Yani yüzleşme anında duygusal kontrol kaybedilip panik haline girilirse travma iyileşmiyor. E disiplin dediğimiz şey de tam olarak duygusal, davranışsal ve fiziksel his&duyguların kontrolüydü zaten. Gördüğünüz gibi doğrudan alakası var iyileşme süreciyle. Kitapta direkt hastalarla dirsek temasta olan uzmanın bahsettiği şeyleri aktarıyorum, ne zaman ki hastalar terapi esnasında travmalar tetiklendiğinde tüm negatif his&duygu& düşünce sarmalı içerisinde sakin kalabiliyorlar, ne zaman ki kontrolü kaybetmiyorlar, yani ne zaman ki içsel disiplini sağlayabiliyorlar, o zaman travma iyileşmeye başlıyor. Bu iyileşme süreci de zaten aklın önünü açan bir süreç zaten dediğin gibi en önemli olay da bu.
Cevapla Önceki başlıkSonraki başlık